Kent Dokusunu Saat Endüstrisi İle Okumak
Yazan: Dr. Ceyda Bakbaşa Bosson - ÇEKÜL Vakfı İş Geliştirme Koordinatörü, Şehir Plancısı
Yerel Kimlik Dergisinin 70. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 16-22)
İsviçre’nin Jura Dağlarının kalbinde, 2000 metre yüksekliğinde bir platoda bulunan La Chaux-de-Fond kenti yaklaşık 37.000 nüfuslu, tarımsal üretimin, sanayinin ve ticaretin coğrafi koşullar nedeniyle gelişemediği, ancak İsviçre saat endüstrisinin yüzyıllardır odak noktası olmuş bir kent. Uzun yıllar boyunca demir ve karayolu bağlantılarından yoksun, dışarıdan bakıldığında klasik orta ölçekli bir kent olan La Chaux-de-Fond, çetin geçen kış koşulları ve az gün ışığına rağmen kendi içine gömülü bir yaratıcı ekonomiyi uluslararası düzeyde bir marka haline getirebilmiş. 18. yüzyıldan bu yana saat endüstrisinde tasarımdan üretime tüm üretim zinciriyle bütünleşik bu kent, 2009 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine yaratıcı saat endüstrisi ve bu endüstrinin kent planlamasına olan organik bağıyla girdi. Bir başka deyişle, La Chaux-de-Fond, Avrupa kentlerinde görülen klasik Art Nouveau ya da Barok mimarisi ile değil, belirli bir mahallenin özgün karakteri ile de değil; bütün kent planının bir sektörle beraber varolmasını bir miras olarak yaşatma yoluna çıktı.
La Chaux-de-Fond Kent Planı
Saat üretimi süreci La Chaux-de-Fond kentinde yüzyıllardır tüm elemanlarının tek bir fabrikada üretildiği dikeyde üretim organizasyonundan farklı olarak yatayda bütünleşen ve bireysel olarak evlerde gerçekleşen bir üretim süreciydi. Mimari olarak değerlendirildiğinde bu üretim atölyelerinin kentin mimari dokusundan farklılığı yoktu. 18. yüzyılda çıkan ve kenti büyük ölçüde etkileyen yangınlar, La Chaux-de-Fond kentini yeniden yapılanma sürecine itti (Novarina, 2016). İlk başta tartışılan planların temel odağı, kenti yangın riskine karşı korumaktı. Ancak 1835 yılında Charles-Henri Junod’un yaptığı planların odağı ve amacı diğerlerinden farklıydı; kent nüfusunun yüzde 50’sinin çalıştığı saat endüstrisinin ihtiyaçlarına ve gelişimine odaklanmaktaydı. Plan, belirli bir kent merkezi etrafında organize olmuş plan yerine lineer olarak bir kent dokusunu önermekteydi. Bu, ilk bakışta geniş kent açıklıklarının olduğu monoton bir ızgara sistem gibi gözükebilir ancak odak noktası yangınların engellenmesinin yanında saat endüstrisinin kentin sahip olduğu coğrafi zorluklarına rağmen ihtiyaçlarının karşılanması üzerineydi (De Pieri, 2019). Ünlü mimarlık tarihi uzmanı Jacques Gubler’e göre Junod Planı ızgara değil, kent ekonomisinin şekillendirdiği bir abaküs gibiydi (Novarina, 2016). Plan, 15 metre genişliğinde ana bir arter üzerine ikincil arterlerin birleşmesi ve bu arterler üzerinde geniş bina kütlelerinin koyulmasını önermekteydi. Yeni yapılacak binalarda bu sistemin gözetilmesi beklenmekteydi. Planın önemli özelliklerinden biri, yapı adaları yerine caddeye paralel olarak konumlandırılmış bina kütlelerinin olmasıydı. Binaların 8-10 metre arasında boşluklar ile yer almasını önermekteydi. Detay çalışması yoğun olduğu saat sektörü ışığa erişimin öncelik kazanması, La Chaux-de-Fond gibi gün ışığının sınırlı olduğu bir yerde çok önemliydi. Ancak, geniş caddelerin yapılmasının nedeni sadece güneş ışığı değildi. Rakımı yüksek olan La Chaux-de-Fond kentinde kar yağışı çok yoğundu ve yollar sıklıkla erişime kapanıyordu. Yatayda üretim zincirine sahip saat endüstrisinin farklı üretim atölyelerine 24 saat ulaşım imkânı, sektör için çok önemliydi. Bu bağlamda tasarlanan planla geniş caddelerin açılması sağlandı.
Mimari dokuya gelince, plan hem sektörel hem de kentteki yaşam biçimlerini öngören bir kurgu önermekteydi. Saat atölyelerinin bulunduğu binalar ışığı maksimize etme amacıyla büyük açıklıklarla tasarlanmış, işçi lojmanları, saat atölyeleri, simgesel binalar farklı tipolojilerle kurgulanmış ve “abaküs” şeklindeki plana sıralandırılmıştı. Günümüzde “Saat Şehirciliği”(1) olarak tanıtılan La Chaux-de-Fond kenti, sadece Le Corbusier’nin doğup büyüdüğü yer değil, endüstriyel ekonomik gelişiminin mekânsal yansımasıyla birlikte kurgulandığı kent olarak da bilinmektedir.
UNESCO ve La Chaux-de-Fond
1950’li yıllarda başlayan koruma çalışmaları sadece tarihi kent merkezine ve buradaki tarihi yapılara odaklanıyordu. Bu süreçte yapılan araştırmalar koruma anlayışının tarihi kent merkeziyle sınırlanmaması ve 1855 yılında yapılan bütüncül plan sınırlarıyla birlikte düşünülmesi gerektiğini ortaya koydu. La Chaux-de-Fond şehir planı, saat endüstrisi bağlamında değerlendirilmediğinde klasik, sıkıcı ve estetik kaygıların olmadığı bir kent planı olarak nitelendiriliyordu. Fakat kentliler için saat ve planlama birleşiminin mirasına olan uyanış ve farkındalık, 1855 yılında inşa edilmiş işçi lojman binasının 1970’li yıllarda yıkılma fikrinin ortaya atılmasıyla vücut buldu. Mimarlık öğrencilerinden sivil topluma kadar uzanan büyük bir tepki uyandırdı ve La Chaux-de-Fond’u korumaya yönelik ilk adımlar atılmaya başlandı. Saat endüstrisi için kurulmuş ve saat endüstrisinden doğmuş kent olarak nitelendirildi ve geleceğinin geçmişi ile bütünleşik olması gerektiği düşüncesi benimsendi. ‘70’lerde yaşanan ekonomik kriz ve saat endüstrisinin bu krizden etkilenmesi, koruma uyanışının etkiledi.
Bu dönemdeki en önemli adımlardan biri, açılışı 1974’te yapılan Uluslararası Saat Müzesinin kuruluyor olmasıydı. Müze, sadece bölgede üretilmiş saat koleksiyonu ile değil; insanlığın zaman ve mekânla kurduğu bağı anlatan yapısıyla da anılacak bir müzeydi. Zamanın insanlık için taşıdığı anlamı araştırırken, zaman algısının yüzyıllar boyunca geçirdiği evrimi anlatıyordu. Yıldızların konumlanması ve güneşin dönüşüyle başlayan zaman algısının, saniyeleri hesaplamaya varan dönüşümünde insanın zamana nasıl sıkıştığını anlatan bir bakış açısı sunuyordu. Bu müze günümüzde, La Chaux-de-Fond kentinin yaratıcı saat endüstrisi ile temellendiğini söylerken, somut ve somut olmayan mirasın kenti anlamak için bütüncül değerlendirilmesinin önemini de işaret etmesiyle de özel bir mekân oldu.
Kent, 2000’li yılların başında UNESCO Dünya Mirası Listesine girme çalışmaları başladı. Başvuruda kenti anlatan önemli başlıklar sadece kamu aktörleri tarafından destelenmedi. 1970’lerde başlayan ve bütün aktörleri dâhil eden topyekûn koruma anlayışı, UNESCO sürecinde de devam etti. Dışarıdan bakıldığında hiç de organik olmayan plan, başvuru dosyasında saat endüstrisi ile beraber kurduğu doğal bağ kapsamında anlatıldı ve “saat şehirciliği” kavramı bölgeye özel geliştirilen bir kavram olarak ortaya atıldı. UNESCO başvurusunun temelini, sadece bir bina ya da bir mahalle değil, mekânın zamanla ve yaşam tarzıyla kurduğu bağ oluşturdu. 18. yüzyıldan başlayarak günümüzde de dünya saat endüstrisinin önemli bir odağını oluşturması, mekânın yaşayanları sektörle birleştiren bir plana sahip olması ve bütüncül olarak yıllardır oluşturulan koruma bilinci La Chaux-de-Fond’un değerleri arasındaydı. Kent, 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine yaratıcı bir sektörün etkilediği kent dokusu bağlamında oluşmuş bir miras olarak kabul edildi.
Bugünü ve Yarını
Günümüzde La Chaux-de-Fond’daki saat endüstrisi hem ünlü markalar hem de sınırlı ve kişisel üretim yapan atölyelerden oluşuyor (Novarina, 2016). Nitelikli işgücündeki gömülü bilgi ve saat üretimi anlamındaki mekânsal prestij, markaların La Chaux-de Fond’a yerleşmelerini sağladı. Bu yer seçiminin bir başka neden ise ürünlerde Swiss Made[1] akreditasyonunu alabilmek için üretimden birleştirmeye kadar olan sürecin en az yüzde 50’sinin İsviçre topraklarında yapılması yönündeki yasal kısıtlamalar.
Ulusal Saat Mirası Bienali ile birlikte İsviçre’de saat endüstrisi üzerine eğitim alan öğrenciler, yeni tasarımcılar ve sektördeki önemli aktörler biraraya geliyor. Kent içindeki atölyelerde hem profesyonellere hem de turistlere yönelik saat üretim atölyeleri düzenleniyor.
Bu koruma anlayışı önemli bir turizm aracı olarak da ortaya çıkıyor. Kentin UNESCO Dünya Mirası Listesine girmesiyle ziyaretçi sayısı 5 kat artış gösterirken, kentin birçok yerinde “saat şehirciliği” kavramı bütün incelikleriyle anlatılıyor. Detayda hatasız bir üretimin nasıl yapıldığından mekânın bu üretimi desteklemek için nasıl önemli bir araç olduğuna, pek çok bilgi kentin birçok yerinde aktarılıyor.
La Chaux-de-Fond örneği yaratıcı bir endüstrinin uluslararası ölçekte kabul gören bir kent imajına dönüşümünü, ekonomik büyümenin kent dokusuyla bütünleşik bir kültürel miras oluşma sürecini ve koruma anlayışının çok boyutlu ele alınması gerektiğini gösteren bir örnek. Bu elbette sadece İsviçre’ye özgü değil. Türkiye’de de mekân ve yaratıcı ekonominin ortaklığını görmek mümkün. Bursa’da ipekböcekçiliğinin gelişimine destek olan geniş sundurmaların olduğu konut tipolojisi (Postalci, 2019) ya da Akkale’deki yağhanelerde üretilen zeytinyağının taş kanallarla limana götürülmesi ve gemilere yüklenmesi (Ünsal, 2021) ekonominin mekânla bütünleşik kurgusuna örnek verilebilir. Buna benzer üretim tekniklerinin farklı bölgelerde kent dokusuna yansımasını başka ölçeklerde görebiliyoruz. La Chaux-de-Fond örneğinde gördüğümüz, kentin yaşam pratikleriyle şekillenen yaratıcı kültür endüstrileri üzerine olan farkındalık ve korumanın disiplinlerarası boyutta çok aktörlü bir süreç olarak ele alınması Türkiye coğrafyasındaki örneklerin anlatılmasında ve korunmasında anahtar süreçlerden olacaktır.
Dipnotlar:
([1]) L’Urbanisme Horloger
2 İsviçre yapımı.
Kaynakça:
De Pieri, Filippo (2019) Questioning public histories of urban planning: an investigation of ‘urbanisme horloger’ narratives in the Unesco site of Le Locle/La Chaux-de-Fonds, Planning Perspectives, 34:2, 335-344
Jeanneret J.D. (2009), La Chaux-de-Fonds Le Locle Urbanisme horloger, Le Locle, Editions G d’Encre
Novarina, Gilles (2016) L’urbanisme Horloger: La Chaux-de-Fonds et Le Locle (Suisse)
Postalcı, İ., E., (2019) Geleneksel Bursa Evlerinde Mekan Kullanımı Üzerine Bir Okuma, Kent Akademisi, Volume, 12 (40), Issue 4, Sayfa 835-845.
Ünsal, Artun (2021) Ölmez Ağacın Peşinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 281