Türkiye’nin Yangın Sonrası Faaliyetleri Biyoçeşitliliği Göz Ardı Ediyor
Yazan: Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu - Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu ile İspanya Çölleşme Araştırma Merkezinden kıdemli araştırmacı Juli G. Pausas’ın, Türkiye'nin Akdeniz ekosistemlerinde 2021 yazında gerçekleşen orman yangınlarından sonra Orman Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmekte olan yangın sonrası faaliyetler hakkında, Science dergisinde yayımlanan yazılarının genişletilmiş içeriğini paylaşıyoruz*:
Akdeniz ormanları birkaç milyon yıldır yanmakta olduğundan, buradaki bitkiler -kızılçam dâhil- yangına uyarlanacak şekilde evrimleşmiştir. Sanılanın aksine, Akdeniz'de bir orman yangınından sonra ormanın "yok olması" söz konusu değildir. Dolayısıyla, yangına maruz kalmış Akdeniz ormanlarının yenilenmesine yardımcı olmak için, alanı yapılaşma, iş makineleri ile alana girme, zeytinlik gibi tarım alanına dönüştürme ve benzeri agresif insan faaliyetlerinden korumak yeterlidir. Şu anda, Orman Genel Müdürlüğü, geleneksel uygulaması olan yanmış ağaçların kesimini olabildiğince hızlı bir şekilde sürdürmekte. Geçmişte daha kontrollü olarak yapıldığını gördüğüm ağaç kesimleri, bu kez yanmış alanlara aşırı bir müdahale ile gerçekleşmekte. Bunun ardındaki sebebi bilmiyorum (hızlı olma çabası mı, denetim eksikliği mi?), ancak Kasım ayından beri Antalya ve Muğla'da farklı yangın alanlarında, yangın sonrası kesim işlemlerinin habitatı olumsuz yönde etkilediğine dair çok sayıda gözlemim oldu.
Olumsuz gözlemlerden bazılarını şöyle sıralayabilirim:
Tomruk taşımak için yangın alanı içinde geniş yollar açılmakta, dere yatakları toprakla doldurulmakta, kesim ve taşıma için yangın alanına paletli araçlarla girilmekte, kesilen materyal kendini yenilemekte olan bitkilerin üzerine bırakılmakta.
Yangın sonrası ağaç kesiminin ekosisteme olan olumsuz etkileri dünyada bilim insanları arasında ciddi bir şekilde tartışılırken, ne yazık ki Türkiye'de bu konuyu gündeme getirmeye fırsatımız dâhi olamıyor. Eleştirebileceğimiz nokta, ağaç kesimlerinin düzgün yapılmaması şu anda. Bunun sebebi, yanan ağaçların ormanda kaldığı sürece böcek istilasına yol açacağı ve yanmayan ormanları da etkileyeceği yönündeki yaygın (pek kanıtı olmayan) inanış ve yanan ağaçların halen ekonomik değer taşıması.
Ormanlara sadece ekonomik olarak bakarsanız, yangın sonrası ağaç kesimi mantıklı ve gerekli bir uygulamadır, ancak ekolojik yönden bakarsanız yanmış ağaçların kesimi o kadar olumlu bir şey olmayabilir. Yanmış ağaçlar birçok böcek ve kuş türü için yaşama ortamı oluşturarak biyoçeşitliliğe destek verirken, yanan ağaçların zamanla devrilerek toprağa karışması, ormandaki madde döngülerinin ve ekosistem fonksiyonlarının gerçekleşmesi için destek sunar.
Bu nedenle yangın sonrası ağaçların kesilmesi bile ekosisteme bir müdahale iken, ekosisteme daha büyük zarar veren kontrolsüz ağaç kesimleri sürgün veren bitkilere ve toprak tohum bankasına zarar vererek biyoçeşitlilik kaybını artırmakta.
Gözlemlediğim, ekolojik açıdan daha da vahim sonuçlar doğmasına yol açan diğer faaliyet ise yanan alanların sürülerek ya da teraslanıp sonrasında fidan dikimi yapılarak ağaçlandırılması. Ağaçlandırma öncesi arazi hazırlığı için alana iş makinaları girmekte ve yangın sonrasında sürgün verebilen sandal, menengiç, meşe gibi bitkileri kökleyerek ortadan kaldırmakta. Alanın sürülmesi, toprak içinde baharda çimlenmeyi bekleyen onlarca bitki türünü de yok etmekte.
Orman Genel Müdürlüğünün önceliği, ekonomik gerekçelerle yanan alanın tekrar ağaçlık bir alan hale getirilmesi olduğundan, çoğu kez ekosistem bütünlüğünü göz ardı eden yangın sonrası ağaçlandırma faaliyeti sorgulanmadan uygulanıyor. Orman Genel Müdürlüğünün geçmişte, en azından 1990'lı yıllarda ve 2000li yılların başlarında, yanan alanlar ile ilgili karar almadan önce çoğu kez en az bir sene beklediğini ve sonrasında yapılan gözlemlere dayanarak uygulama yaptığını biliyorum. Yanan alana ne yapılacağına karar vermek için bir süre beklemenin amacı, eğer bir sene sonra doğal yolla alana yeterince çam fidesi geldiyse, ki çoğu zaman gelir, o alanın kendi haline bırakılması ya da tohum takviyesi ile alandaki çam varlığının desteklenmesidir.
Son dönemde, bu geleneğin göz ardı edildiğine ve özellikle büyük yangınlardan sonra çok büyük alanların kitlesel bir şekilde sürülüp ağaçlandırıldığına şahit oluyoruz. O zaman için Türkiye'nin en büyük yangını olan (~20000 ha) 2008 Taşağıl yangınında yanan alanın %50'ye yakınında yapay gençleştirme (fidan dikimi) yapıldığını öğrendim. Bugün aynı yanlışın 2021 büyük yangınlarından sonra da yapılmakta olduğu anlaşılmakta. Hatta bir koruma alanı olan Marmaris Milli Parkının bir kısmında bile teraslama ve alan sürme ile ağaçlandırma yapıldı. Bu, ekosistem tahribatının ötesinde, koruma alanlarının işletilme fonksiyonlarına da aykırı bir durum.
Yanmış kızılçam ormanlarının sürme/teraslama yoluyla yeniden ağaçlandırılması, ekosisteme yangınlardan daha fazla zarar vermekte. Bu faaliyetler, yangından sonra kendini toparlayabilecek olan ve tür zenginliği yüksek bir ekosistemi, yapay bir ağaçlandırma alanına dönüştürmekte. Yangın sonrası faaliyetlerin bu şekilde yürütülüyor olması, arazi bozulmasını arttırarak Türkiye'nin Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilirlik hedeflerine uyumunda ve 2021 BM İklim Değişikliği Konferansındaki taahhütlerini gerçekleştirmede başarısızlığa uğramasına yol açabilir.
İşin ilginci, yangın sonrası agresif ağaçlandırma faaliyetlerinin doğayı yeşillendirme ve eski haline getirme gerekçesi ve büyük bir kamuoyu (halk, STKlar, çevreci vakıflar, bankalar, basın dâhil) desteğiyle yapılıyor olması. Yangın sonrasında alanları sürerek, teraslama yaparak ağaçlandırma yapmanın mantıklı bir hedefi ekonomik gerekçelerle ağaçlandırma alanı yaratmak olabilir. Ancak, yanan ormanların korunmasını ve yenilenmesini istiyorsak ağaçlandırma en son düşüneceğimiz seçenek olmalı.
Akdeniz ekosistemlerinde çok özel durumlar haricinde yangın sonrası ağaçlandırma önerilmez. Bu özel durumlardan biri, yangının ağaçların ve bitkilerin kendilerini yenilemesini engelleyecek bir sıklıkta (mesela kızılçam ormanları için 15 yıl ara ile iki yangın) gerçekleşmesidir. Diğer özel durum, daha önceki arazi kullanımlarından ötürü alanın zaten kendini yenileyemeyecek durumda olmasıdır. Mesela daha önce sürülerek ağaçlandırılmış bir alanın yanması durumunda, kendini yenileme gücü zayıftır. Tabii bu şu demek oluyor aynı zamanda: Bugün yapılan o dozerli-teraslı ağaçlandırmalar, sadece günümüzde biyoçeşitliliğe zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda gelecekteki yangınlarda da ekosistemin yenilenme gücünü düşürecek.
Akdeniz ekosistemlerinde yangın sonrasındaki tüm bu teraslama ve sürme yoluyla ağaçlandırma faaliyetlerini sürdüren Orman Genel Müdürlüğü ve bunu destekleyen doğa severler bilmeliler ki, bu faaliyetler habitat bozulmasına ve biyoçeşitlilik kaybına yol açıyor.
* Çağatay Tavşanoğlu’nun Science dergisinde yayımlanan makaleye atıfla sosyal medya hesabından paylaştığı notlar, kendisinin izniyle tek bir metin haline getirilmiştir. @CTavsanoglu hesabından alıntıyla hazırladığımız yazıya onayı için Çağatay Tavşanoğlu’na teşekkür ederiz. Science dergisinde çıkan yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz:
https://yunus.hacettepe.edu.tr/~ctavsan/papers/Tavsanoglu&Pausas_2022_Science_Turkce.pdf