Ekoköyler: Başka Bir Dünya Gerçekten Mümkün mü?
Dr. Deniz Dinçel - ÇEKÜL Bilgi Ağacı Koordinatörü
Yerel Kimlik Dergisinin 65. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 4-13)
2013 yılı Mayıs ayında, insanlık tarihinde ilk kez, atmosferdeki karbondioksit (CO2) seviyesi 400 ppm’e (bir milyon birimdeki parçacık miktarı) ulaştı, bugün 415 ppm seviyelerinde . Atmosferdeki karbondioksit seviyesi en son bir milyon yıl önce bu kadar yüksekti (NASA, 2015). Atmosfere 66 milyon yıldan beri hiç görülmeyen bir hızda CO2 pompalıyoruz (Zeebe et al. 2016). Dünya Doğayı Koruma Vakfının birkaç ay önce yayımladığı rapora göre son 50 yılda canlı türlerinin popülasyonları yüzde 68 azaldı (WWF, 2020). İnsanların bir sene içinde tükettiği doğal varlıkları, gezegenin yenilemesi 18 aydan fazla sürüyor (WWF, 2012). Yani mevcut durumda insan etkinliklerini sürdürebilmek için 1,5 gezegene eşdeğer doğal varlık kullanıyoruz. Jeologlar, insanların dünyaya olan etkisinin en üst düzeye çıktığı bu dönemi, “İnsan Çağı” anlamına gelen Antroposen (Anthropocene) olarak adlandırıyor. Dünya artık geri döndürülmesi zor bir sürece girdi ve bu durum hem insan yaşamını hem de insansal olmayan yaşamı tehdit ediyor. Tüm bu veriler, acilen, doğayla uyumlu yaşamaya başlamamız gerektiğini ortaya koyuyor. İşte bu gidişatı değiştirmek için yapılan girişimlerden biri de; ekoköyler.
Ekoköyler; ekolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel anlamda sürdürülebilir yerleşim modelleridir. Doğayla uyumlu tasarım uygulamaları ve gönüllü katılımcılıkla ekolojik ayak izlerini düşürmeyi hedeflerler. Ekoköylerin kuruluş ilhamı, ekolojik, ekonomik ve/ya sosyal/ruhsal alanlardaki kaygıdan gelir ve her biri kendi ekolojik, kültürel ve ekonomik çevresiyle uyumlu, sürdürülebilir bir model oluşturmayı hedefler.
Ekoköyler, her ne kadar yeni bir akım gibi görünse de Dawson’un (2014, s.9) da belirttiği gibi “Bir topluluk içinde, hem de sadece akrabalık bağlarıyla değil, ortak değer ve görev anlayışıyla da yaşama arzusu tarih öncesi zamanlara kadar uzanıyor.” Dolayısıyla ekolojik köyler aslında sandığımız kadar yeni ya da yabancı değil. Aksine, köklerimizi, yüzyıllar boyunca doğayla uyum içinde yaşamanın yollarını bilen atalarımızı, Anadolu’nun imece kültürünü bize yeniden hatırlatıyor. Bununla beraber bir geçmişe öykünme hareketinden de bahsetmiyoruz. Ekoköyler; çağdaş ekolojik tasarım uygulamaları ve yeşil teknolojilerle katılımcı ve destekleyici sosyal yapıları birleştirmeyi amaçlıyor. Bu sebeple ekoköyleri, hem Batı’nın gelişmiş hem de Güney’in az gelişmiş ülkelerinde, kırsal ya da şehirsel alanlarda, geleneksel yerleşimler yahut yeni kurulan bilinçli topluluklar olarak görmek mümkün.
Ekoköylerin Faaliyet Alanları
Ekoköyler tek bir modelle tarif edilemeyecek kadar çeşitli; birkaç aileden oluşan ekolojik yerleşkelerden birkaç yüz kişinin yaşadığı büyük topluluklara kadar çok faklı şekillerde karşımıza çıkabilirler. Ancak kabaca bazı ortak noktaları belirlemek mümkün. Ekoköy toplulukları genellikle ekolojik, sosyal, ekonomik ya da manevi anlamda güçlü ortak değerlere sahip olma eğilimindedir ve aşağıdaki alanlarından bazılarında ya da hepsinde faaliyet gösterebilirler:
• Yerel organik gıda üretimi,
• Ekolojik mimari,
• Yenilenebilir enerji sistemleri,
• Sıfır atık/Atık yöntemi,
• Permakültür tasarım yöntemlerinin uygulanması,
• Bütüncül eğitim,
• Barışçıl yollarla çatışma çözümü,
• Birarada uyumla yaşama kültürü oluşturmak,
• Katılımcı halka dayalı yönetim biçimlerini hayata geçirmek,
• Yerkürenin bozulan dengesini onarmak,
• İşbirliğine dayalı sürdürülebilir yerel ekonomiler kurmak ve yaşatmak.
Ekoköylerin faaliyet alanları büyük bir çeşitlilik gösterse de genel olarak bu etkinlikleri iki ana başlık altında toplamak mümkün: Doğa-dostu insan yerleşimleri tasarlamak ve birarada uyumla yaşama kültürü oluşturmak.
1-Doğa-Dostu İnsan Yerleşimleri Tasarlamak
Doğa-dostu insan yerleşimleri tasarlamak, ekoköylerin varoluş amaçlarının özünü oluşturmaktadır ve enerjiden atığa, gıda üretiminden mimariye farklı boyutları içeren çok kapsamlı bir konudur. Doğa-dostu yaşamanın yolu, ekolojik ayak izi düşük bir yerleşim tasarlamaktan geçer. Bunun için de kullanılan tüm malzemelerin yerel kaynaklardan sürdürülebilir bir şekilde elde edilmesi, kullanılan enerjinin yenilenebilir kaynaklardan gelmesi ve çıkacak tüm atıkların doğaya zarar veren kimyasallar kullanılmadan arıtılarak yeniden sisteme sokulması kritik önem taşır. Özetle, şu an yaptığımız gibi her aşamada atık çıkaran ve fosil yakıtlara bağımlı doğrusal (lineer) sistemlerden vazgeçerek, tıpkı doğada olduğu gibi hemen hiç atık çıkarmayan ve yenilenebilir enerjiye dayanan kapalı döngülerin kurulması gerekir. Kapalı döngü kurmak için yapılabileceklerden biri; bütüncül bir bakış açısıyla dış girdi ihtiyacını azaltarak, iç kaynak akışını arttıran sistemler tasarlamaktır. Mesela mutfak atıkları, köydeki tarımsal üretim için kolaylıkla komposta dönüştürülebilir ya da biyolojik olarak arıtılan atık su, gıda üretimi için sulama amaçlı kullanılabilir. Bu tür düzenlemeler, dışarıdan kaynak ihtiyacını azaltarak, kaynakların, sistemin kendi içinde yeniden kullanımını ve ekolojik ayak izinin küçültülmesini sağlar.
İskoçya’daki Findhorn Ekoköyünün ekolojik ayak izi çalışması buna güzel bir örnektir. 2005 yılında ekolojik ayak izi hesaplanan Findhorn Ekoköyünün gıda üretimi kaynaklı ayak izi ulusal ortalamanın sadece %37’si iken, enerji ayak izi ise ulusal ortalamanın %21’idir. Gıda ayak izlerinin bu kadar düşük olmasının sebebi, tükettikleri gıdaların büyük kısmını yerel tohumlarla, organik olarak topluluk destekli tarım (community supported agriculture-CSA) yöntemi ile üretmeleridir.
Topluluk destekli tarım modelinde, üreticilerle tüketiciler, organik ürün yetiştirmenin ve pazarlamanın hem risklerini hem de avantajlarını paylaşırlar. Belli bir aidat ve/ya çalışma saati karşılığı sisteme üye olan tüketiciler, her hafta organik sebze/meyve içeren bir kutu ürün alır. Böylece bir yandan gıdaların paketlenmesi ve nakliyesinden doğan sera gazı salımı en aza indirilirken öte yandan organik üretim yapmak isteyen çiftçiler yıl boyu ürünlerini satın alacak tüketiciler bulurlar. Tüm üretim kimyasal gübre ve ilaç kullanılmadan zehirsiz olarak gerçekleştiği için hem toprak temiz kalır ve biyolojik çeşitlilik korunmuş olur hem de sisteme üye olan tüketiciler sağlıklı gıdalarla beslenir. Topluluk destekli tarım modellerinin örneklerini ülkemizde de görmek mümkündür. Ankara yakınlarında yer alan Güneşköy Kooperatifi 15 yıldır topluluk destekli tarım modeli ile onlarca aileye ulaşmaktadır. Ayrıca Yeryüzü Derneği kurduğu gıda kooperatifleriyle, başta İstanbul olmak üzere farklı kentlerde temiz üretim yapan üreticilerle, sağlıklı gıdaya erişmek isteyen tüketicileri aracısız şekilde buluşturmaktadır.
2-Birarada uyumla yaşama kültürü oluşturmak
Her ne kadar ekoköylerin en önemli etkinlik alanı doğayla uyumlu insan yerleşimleri tasarlamak gibi görünse de bundan daha önemli faaliyetleri aslında, bu tasarımı da yapmalarını sağlayan birlikte yaşama kültürünü kurmak ve sürdürmektir. Birlikte yaşama kültürü, ekolojik köylerin tüm faaliyetlerinin kalbinde yer alır ve üç ana temeli vardır: Güven ve şefkat kültürü oluşturmak; verimli ve katılımcı karar alma süreçleri tasarlamak ve çatışmaları barışçıl yollarla çözmek. Birçok ekoköyde kararlar uzlaşarak alınmaktadır, bu da kararın tam tamına oybirliği sağlanmadan alınamayacağı anlamına gelir. Uzlaşma, karar alma süreçlerini yavaşlatsa da herkesin sesinin duyulması ve kimsenin dışlanmaması bakımından önemli bir yöntemdir. Ancak yine de ekoköyün nüfusu arttıkça uzlaşma ile karar almak zorlaşabilir ve katılımcı demokrasi, sosyokrasi ve benzeri farklı yöntem ve tekniklere geçilebilir.
Ekoköylerin şefkat kültürünü desteklemek için çalıştıkları alanlardan bir diğeri; barışçıl yollarla çatışma çözümüdür. Bir çatışma ortaya çıktığında amaç; çatışmayı bastırmak ya da geçiştirmek yerine "dile getirilmesi zor duyguları yıkıcı olmayacak şekillerde ifade ederek, çatışmanın içinde barındırdığı potansiyelden yaratıcı bir şekilde yararlanmaktır” (Dawson, 2014, s.77). Neticede ekoköyler, genellikle birlikte yaşama niyetiyle biraraya gelen gruplardan oluştuğu ve yeni bir yaşama düzeni kurmayı hedeflediği için ortak yaşama kültürünü oluşturmak tüm ekoköylerin, üzerinde kafa yorduğu çok önemli bir konudur.
Türkiye’de EkoKöy Var Mı?
Bu soru ekoköylerle ilgili etkinliklerde sıkça sorulmakla beraber, “evet” ya da “hayır” gibi net bir cevabı yok. Ülkemizde, Avrupa’daki örneklerine benzer şekilde, ekolojik köy kurma niyetiyle biraraya gelen, yüzlerce kişinin yaşadığı yerleşkeler henüz yok ancak kırsal alanda birlikte ekolojik bir yaşam kurmayı amaçlayan birçok küçük topluluk var. Bunlardan biri de Ankara yakınlarında hayat bulan Güneşköy Kooperatifi.
Güneşköy Kooperatifi :
Güneşköy 2000 Yılında kâr amacı gütmeyen bir çevre kooperatifi olarak kuruldu. Ana sözleşmesinde amaçlarını; yerelde ekolojik tarımın yaygınlaştırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve uygulanması, permakültür prensipleri ile doğanın tasarımı, geri dönüşümlü malzemelerle ekolojik yapı üretme olarak belirledi. Ankara’nın doğusunda Balaban Vadisinin yamacında yer alan 74 dekar taşlık arazisi yıllar süren bir emekle canlandırıldı. Güneşköy’de 2006 yılında Topluluk Destekli Tarım projesi başlatıldı. Ekolojik prensiplerle sağlıklı besin üreterek Ankara’dan destekçilerinin sağlıklı beslenmelerini sağladı, geliştirdiği yöntem yerel çiftçiler için bir eğitim ve uygulama yeri oldu. 2004 yılında Avrupa Ekoköyler Ağı (GEN-Europe) üyesi oldu. Sürdürülebilir yaşam için GEN içinde kolektif deneyimlerle geliştirilen Ekoköy Tasarım Eğitimi, EDE’nin Türkiye’de uygulanmasını sağladı. Birleşmiş Milletler UNDP, Küçük Destek Projesi (SGP) desteği ile 2004-2006 yılları arasında fosil yakıt yerine çiftçinin kendi ihtiyacını karşılamak üzere bitkisel yağ ile çalışan traktör projesini geliştirdi. Yine aynı kaynağın desteği ile 2019 yılında “Gençler İklime Dayanıklı Yaşam Oluşturuyor, GİDYO” projesi ile gençlere kırsalda sürdürülebilir yaşam deneyimini kazandırdı. Güneşköy Kooperatifi hakkında daha fazla bilgi almak için: https://www.guneskoy.org.tr/
Küresel Ekoköyler Ağı (Global Ecovillage Network-GEN)
1996 yılında İstanbul’da düzenlenen Birleşmiş Milletler HABİTAT Konferansı sırasında kurulan Küresel Ekoköyler Ağı; dünyayı onaracak toplulukların oluşumunu destekleyen bir katalizördür. Latin Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Avrupa ve Asya & Okyanusya olmak üzere beş ana bölgede faaliyet gösteren ağ; sürdürülebilir yerleşimlerin gelişimini destekler, hem ekoköylerin hem de ekoköyler arasındaki ağların kapasite geliştirmesine destek verir ve ekoköy deneyiminin yararlarını, geniş kitlelere, hükümetlere, özel sektöre ve STK’lara duyurulmasını sağlar.
Küresel Ekoköyler Ağının üyeleri arasında, Sri Lanka’daki 2000 geleneksel köyü örgütleyen Sarvodaya hareketinden Los Angeles kent merkezindeki ekolojik mahallelere, birkaç ailenin birarada yaşadığı küçük ekolojik yerleşkelerden, Batı’daki yüzlerce kişilik ekoköylere kadar uzanan, farklı coğrafyalardan 10 bin topluluk ve proje bulunmaktadır. Küresel Ekoköyler Ağı hakkında daha fazla bilgi edinmek için: https://ecovillage.org/
DİPNOTLAR
1 https://tr.co2.earth/daily-co2
2 Findhorn Ekoköyü hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz: www.findhorn.org
3 Ekolojik ayak izi analizi, kaynak kullanımını ölçmeye yarayan bir araçtır ve ölçüm birimi hektar bazında biyolojik olarak verimli alandır.
4 www.yeryuzudernegi.org
5 Sosyokrasi, ekip üyeleri arasında tam şeffaflığı sağlayacak güven ilişkisi ve bağlantı kurma yoluyla, herkesin karar alma süreçlerine katılmasını ağlayan kolektif bir karar alma sistemidir (Sivil Sayfalar, 2019).
6 Bu topluluklar hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz; ekoloji temelli iletişim, bilgi ve dayanışma ağı olan Ekoharita’nın web sitesini ziyaret edebilirsiniz: www.ekoharita.org
7 Bu bölümde yer alan bilgiler; Güneşköy Kooperatifi Kurucu Üyeleri İnci Gökmen ve Ali Gökmen’den tarafından sağlanmıştır.
KAYNAKLAR
1. Dawson, J. (2014). Ekoköyler (Çev. Deniz Dinçel), İstanbul: Sinek Sekiz Yayınevi
2. NASA. (2015). NASA scientists react to 400ppm milestone. http://climate.nasa. gov/400ppmquotes
3. Sivil Sayfalar http://www.sivilsayfalar.org/2017/05/29/sosyokrasi-kampi/ adresinden 20 Şubat 2019 tarihinde alınmıştır.
4. WWF. (2012). Yaşayan Gezegen Raporu-2012. İstanbul: WWF-Türkiye
5. WWF. (2020). Yaşayan Gezegen Raporu-2020. İstanbul: WWF-Türkiye
6. Zeebe, R., Ridgwell, A., Zachos J. (2016). Anthropogenic carbon release rate unprecedented during the past 66 million years. Nature Geoscience. 9: 325-329.