UNESCO Listesindeki “Çiğdem Gezmesi”
HASAN TULUK
ÇEKÜL Çorum gönüllüsü / Eğitimci, araştırmacı, metal sanatçısı
Hatırlarım! Cemre ile taze bahar başlardı içimizde. Yüreklerde umut, gözlerde özlem. Kuşların seslenişi, bağ ve bahçelerin dirilişi. Sonra bir tutam gün ışığı sevgiye susamış bir el gibi okşardı bedenimizi. Yağmurlar serinletirdi oyuna tutkun yüreğimizi. Sonra kardelenler çıkarırdı başını topraktan; arkasından da çiğdemler gülümserdi renk renk.
“Çiğdem gezmesi” ve “çiğdem aşı”, çocukluğunu Anadolu’nun göbeğinde geçirmiş, bugün yaşı 60’ın üzerindeki bizim kuşak için hoş anılarla harmanlanıp hatırlanan, sessiz sedasız yok olup gitmiş pek çok gelenekten birisidir. Baharın gelişini ilan eden ve kutlayan bu çocuk odaklı oyunla karışık ritüeli hâlâ hatırlarım. Güneş biraz gülümsedi mi, elimizde kazgıç tarlalara koşardık. Saatler sonra ayakkabılarımız yarı yere kadar çamur, elimizde de birer tutam çiğdemle mahalleye dönerdik. Birkaç tanesini su dolu bardağa koyup evde bırakır, diğerlerini de çalıya takarak çiğdem merasimine hazırlardık.
Merasim yapacağız ya! İşi çocukça ciddiye alır, en büyüğümüzün yaptığı görev dağılımıyla gırgır şamata yola düşerdik. En öne elinde çiğdemle süslü çalıyı bayrak gibi taşıyan geçer; arkasında da sırasıyla, bir orkestra şefi gibi çiğdem manisini yöneten, ziyaret edilen ev ahalisine dağıtılacak çiğdemleri tutan, karşılığında bulgur, yağ, kıyma gibi malzemeleri torbasına dolduran ile ateş yakmak için verilecek odunları taşıyacak olan gelirdi. Ve tabii en arkada da tüm mahallenin sesi gür, karnı aç fıkır fıkır orkestra üyeleri. Mahallenin demir tokmaklı bütün kapıları tek tek çalınır, kapı açılıp da ev ahalisi yüzünü gösterene kadar hep bir ağızdan:
“Çiğdem çiğdem çiçeği,
Alaca bulaca saçağı,
Dam üstünde boyunduruk,
Dura dura yorulduk,
Verenin oğlu olsun,
Vermeyenin kedisi ölsün”
denilirdi. Hemen arkasından da eklenirdi: “Yağdan, bulgurdan, kıymadan ne verirseniz.” Şayet ev sahibi kapıyı açmakta gecikirse, daha gür bir sesle:
“Çiğdem sarı ben sarı,
Çiğdeme konmuş bir arı,
Her kapıda bir kocakarı,
Verenin oğlu olsun,
Vermeyenin kedisi ölsün”
diyerek ev ahalisi çocukça uyarılırdı. Evdekiler de maddi durumuna göre bulgur, yağ, soğan, kıyma ya da yakacak odunla, zaten bildikleri, her yılın bu mevsiminde tekrarlanan eğlenceyle karışık bu oyuna kendilerince katkıda bulunurlardı. Torba doldukça büyük coşkuya dönüşen çiğdem gezmesi, aşı pişirecek gönüllü evinin avlusunda son bulurdu. Toplanan ganimet ortaya dökülür, evden gelecek habere kadar bütün çocuklar, sokağın mümkün olduğunca ev yakınında, kulakları kirişte oyuna dalarlardı. Evin tandırlığında, ocaktaki sacayağı üzerine yerleştirilen kalaylı bakır kazanda pişirilen çiğdem aşı, gelen haberle birlikte, ellerinde tahta kaşıklarla oyuna dalan çocukların evin taşlığında yer sofrası etrafına tespih taneleri gibi dizilmeleri ve tepsi ortasına çiğdem çiçeğinin dikilip yağmalanırcasına yenmesiyle sonlanırdı. Tabii, kaşığı büyük ve kol hareketi seri olan çocuklar sofradan kârlı kalkardı.
Bireyselliği kutsayan bugünkülerin aksine arkadaşlıktan başka eğlencesi olmayan o yıllardaki çocukların kendi aralarında kurguladıkları dayanışmanın, kaynaşmanın ve sosyalleşmenin en doğal örneği olarak nitelendirilebilecek “çiğdem gezmesi” ve “çiğdem aşı” şenliği, komşusu olduğu coğrafyayla birlikte Çorum’umuzun Anadolu halk kültürüne en önemli katkılarından. ÇEKÜL’ün 2003 yılından itibaren Anadolu’nun farklı kentlerinde organize ettiği, hedefi çocuk ve gençlere kentlilik bilinci kazandırmak, yaşadıkları kentin doğal ve kültürel zenginliklerinin farkına varmalarını sağlamak olan “Kentler Çocuklarındır” projesinin bir başka versiyonu olarak kurgulayıp, bu geleneği Çorum’da canlandırma düşüncesi üç yıl önce aklıma düşmüş, ancak rol alacak çocukları bir araya getiremediğim için gerçekleştirememiştim. Bu yıl bazı kurum ve kişilerin de desteğini alarak üç yıl ertelediğim bu hayalimi gerçekleştirme şansı buldum. Bu amaçla benim de mezun olduğum Çorum Gazipaşa İlköğretim Okulu ile Yavruturna Mahallesi sakinleri ve dostlarımın da desteğini alarak bir program hazırladım.[1] Değerli dostum Hitit Üniversitesi MYO okutmanı Mehmet Aydınkal’ın profesyonel katkılarıyla projelendirdiğimiz program, Çorum Valisi Sayın Nurullah Çakır’ın da resmi desteğiyle nihayet hayata geçti.
Şenlikten bir gün önce, mahalle sakini dostlarımla önceden belirlediğimiz, çocukların kapısını çalacağı 10 evi bilgilendirdik ve çiğdem aşı için gerekli malzemeleri bu evlere dağıttık. Amacımız, bu geleneği olabildiğince otantik bir ortamda gerçekleştirmekti. Dolayısıyla kullanılacak kap-kacakla birlikte aktivasyonun yapılacağı sokak ve çiğdem aşının yedirileceği ev de otantik olmalıydı. Bu amaçla yer sofrasını, minderleri, tahta kaşıkları, bulgur kazanını, bakır tepsiyi tedarik etmekte zorlanmadık. Ziyaret edilecek evler, benim de çocukluğumun geçtiği ve kısmen de olsa hâlâ eski dokusunu koruyabilen Yavruturna Mahallesi’ndeki sokağımızdaydı. Asıl sorun çiğdem aşının yedirileceği mekândı. Mahallemizde buna uygun tek ev vardı ve o da hurdacılar tarafından depo olarak kullanılıyordu. Kanatlı kapılı, taş kaldırımlı geniş avlulu, haymalıklı, tandırlı, mahzenli ve Çorum’da sadece birkaç örneği kalan önü açık sofalı tek katlı bu evi 2011 yılında tesadüfen keşfetmiş, ancak rölövesini almak bir yana fotoğraflarını bile çekememiştik. Hurdacıların evi boşalttığı haberini duyunca çok sevindim. “Uzun Ali” lakaplı eski demirci ustasına ait 110 yıllık bu evi hem belgeleme fırsatı yakalamış, hem de aktivasyonumuz için en uygun mekânı bulmuş olduk.
31 Mart 2012 Cumartesi sabahı önceden hazırlanan çiğdemleri, Gazipaşa İlköğretim Okulu öğrencisi 25 çocuğun çalıya takmasıyla çiğdem gezmesi başlamış oldu. Kapı tokmakları tek tek çalındı; maniler söylendi; güneşten rengi kararmış, çizgi çizgi lifleri çıkmış kanatlı kapılar gıcırdayarak açıldı; dünün çocukları, bugünün nineleri bir ellerinde çiğdem, ötekinde bulgur, yağ, kıyma ile kendilerine uzatılan torbaları gülümseyen yüzlerle doldurdu. Demir tokmaklı kapısı çalınan daha ilk evde, oyalı yazmalı kadının eline tutuşturulan çiğdem çiçeğini koklarken yüzünden okunan hatıralarla bezeli mutluluk belirtisi, şenliğimizin hedefine ulaştığını gösteriyordu. Evimizde önceden pişirilen çiğdem aşının, eski evin avlusuna serilen yer sofrası etrafına tespih tanesi gibi dizilen çocukların, şaşkınlıkla karışık eğlenceyle yemesiyle çiğdem gezmesi şenliği son buldu. İletişim Lisesi, Kültür Müdürlüğü ile yerel basın aktivasyonu belgeledi, haber yaptı. Anı fotoğrafları çekildi. Evlerden toplanan çiğdem aşı malzemesi mahallenin yoksul ailesine verildi. Üzerine tarih düşülen hatıra tahta kaşıklar günün anısına etkinliğe katkı verenlere dağıtıldı. Ve -abimin anlattığına göre- 1943 yılında Yavruturna Mahallesi’ndeki evimizde, anamın pişirdiği çiğdem aşını evimizin o daracık avlusunda kaşıklayan çocukları babamın büyük bir keyifle izlediği gibi, 69 yıl sonra ailenin ikinci kuşağı olarak ben de aynı mutlulukla izledim.
Günün sonunda çiğdem gezmesi ve çiğdem aşı şenliğinin çıktıları çok boyutluydu. Her şeyden önce, aktivasyonun içinde doğrudan ya da dolaylı yer alan herkes için bu gelenek ya yeniden canlandı ya da ilk kez farkına varıldı. Çorum’un öteden beri varoşu olarak kalmış Yavruturna Sokağı sakinleri, onca köhneliğine rağmen sokaklarının anı değerinin farkına vardı. Sürdürülebilir kent kültürü için geleneksel sokakların ve Çorum evlerinin/konaklarının varlığı ve korunmasının önemi bir kez daha kendisini açıkça gösterdi. Artık 2009 yılından itibaren UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsil Listesi’nde yer alan “Çiğdem gezmesi” için yeni hedef, her yılın Mart ayında, daha geniş destekli ve katılımlı bir organizasyonla bu geleneği yaşatmak.[2]
[1] Projeye, Gazipaşa İlköğretim Okulu Müdürü Musa Ediz, öğretmen Rıdvan Çelik, Üçdutlar Mahallesi muhtarı Mehmet Bölükbaş, Yeniyol Mahallesi muhtarı Seydi Demiray, mahalle sakinlerinden Ünal Sekirden, Cesur Terzi, Fikret Gazel ve Hitit Üniversitesi MYO okutmanı Mehmet Aydınkal’ın önemli destekleri oldu. Kendilerini minnetle anıyorum.
[2] Prof. Dr. M. Öcal Oğuz bu bilgiyi Yozgat Gazetesi’nde “Çiğdem gezmesi’ dünya mirası olarak UNESCO’da” başlıklı yazısında vermiştir. Buna göre, Yozgat’ta da “Çiğdem gezmesi” olarak anılan bu kutlama, UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne Türkiye’nin 2009 yılında Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan ile ortaklaşa sunduğu Nevruz dosyasında “Geleneğin Diğer Adı” alt başlığında “Çiğdem Günü” olarak kayıtlıdır.