Çin Guangzhou Uluslararası Kentsel Yenilik Konferansı
Alp Arısoy / ÇEKÜL Vakfı Proje Koordinatörü
Guangzhou Uluslararası Kentsel Yenilik Konferansı ve Metropolis yöneticiler toplantısı 14-17 Kasım tarihleri arasında Çin’in Guangzhou şehrinde gerçekleştirildi. Bu yıl ilk kez verilen Guangzhou Kentsel Yenilik ödülleri de konferans ile paralel olarak düzenlenen bir dizi etkinlik sonunda sahiplerini buldu.
56 ülkeden 153 şehrin katıldığı konferansta, üç gün boyunca çağımız kentlerinin yüz yüze olduğu problemler, bu problemlerin sürdürülebilir kalkınmaya yönelik yenilikçi çözümlerle nasıl aşılabilecekleri tartışıldı.
Konferansa Türkiye’den UCLG Başkanı sıfatıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Türkiye Belediyeler Birliği’ni temsilen Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, Tarihi Kentler Birliği’ni temsilen Sezer Cihan, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, ayrıca Kadıköy, Kocaeli, Gaziantep ve Nilüfer belediye delegasyonları katıldı.
İnsan nüfusunun büyük bölümünün kentlerde yaşadığı ve küresel dinamiklerin kentler üzerine inşa edildiği çağımızda, yerel yönetimler dünya ölçeğinde ekonomik ve politik ilişkilerin kurulmasında her geçen gün daha belirleyici roller üstlenmektedir. Yenilikçi deneyimlerin masaya yatırıldığı “Guangzhou Kentsel Yenilik Konferansı”, bu paylaşım ortamını yaratması açısından bir boşluğu doldurdu.
Konferans boyunca yenilikçi yönetim yaklaşımları, ekolojik sürdürülebilirlik, katılımcı politikalar ve kentlilik hakkının korunması öne çıkartılan kavramlar oldu. Ancak tartışmalar çerçevesinde özellikle altı çizilen konu, tüm bu kavramların bütüncül stratejiler içinde ele alınmasının gerekliliğiydi. Güncel sorunları bütüncül bakışla değerlendiren kentler, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine en çok yaklaşan kentler olarak öne çıktı.
Kocaeli’ye Guangzhou Kentsel Yenilik Ödülü
Konferans ayrıca Guangzhou Kentsel Yenilik Yarışması’nın final sergisine ve ödül törenine de ev sahipliği yaptı. Türkiye’den Kocaeli Belediyesi “Depremle Yaşamak” isimli projesiyle beş Guangzhou Kentsel Yenilik Ödülü’nden birini almaya hak kazandı.
Guangzhou Ödülü, yenilikçi uygulamalar ile başarı sergileyen yerel yönetimleri ve şehirleri ödüllendirmeyi amaçlamakta. UCLG’nin gelecekte “Kentlerin Nobel’i” olmasını amaçladığı ödülün hedefi dört maddede özetlenmekte: Kentleri yenilikçi bakış açılarına yatırım yapmaya teşvik etmek, yerel yönetimleri kuvvetlendirmek, kentsel uygulamaları kamuoyuna tanıtmak, öncü projelere destek vermek.
153 şehirden 255 projenin katıldığı yarışmanın sergisinde 45 proje sergilenmeye değer görüldü. Türkiye’den Kocaeli ve Kadıköy Belediyeleri’nin projelerinin de yer aldığı sergiye, Kadıköy Belediyesi ve ÇEKÜL Vakfı’nın ortaklaşa yürüttüğü, “Yeldeğirmeni Mahalle Yenileme “ projesi katıldı.
Konferans sonunda ödül alan beş proje, Zaha Hadid’in tasarladığı Guangzhou Opera Salonu’nda görkemli bir törenle sahiplerini buldu.
“Afet Yönetimi” dalında Kocaeli Belediyesi, 18 bin kişinin öldüğü ‘99 Gölcük depreminden edindiği deneyimler sonucu geliştirdiği “Geç Olmadan Hazırlan: Depremle Yaşamak” projesiyle ödül aldı. Proje ile yerel yönetim deprem denetimi ve eğitimi konularında inisiyatif almakta. Sismolojik izleme merkeziyle deprem riskleri takip edilirken, bilgilendirme merkezinde depremin zararlarından korunma konusunda eğitim verilmekte. Projede bugüne kadar 20 bin öğrenci eğitim almış.
Kanada, Vancouver Belediyesi, “En Yeşil Kent 2020” vizyon projesi ile, “Ekolojik Duyarlılık” dalında ödül aldı. Sıfır atık, sıfır karbon, sağlıklı eko-sistem çerçevesinde, Vancouver’da özel sektör ve halkın da katılımı ile ekolojik olarak sürdürülebilir bir yaşam ortamı sağlamayı amaçlıyor.
“Göçmen Sorunları” dalında ödül ise “Viyana’ya Başlangıç” isimli projeleriyle Avusturya’dan Viyana Belediyesi’ne verildi. Göçmenlere, her türlü konuda danışmanlık ve eğitim verilmesini sağlayan proje, adaptasyon sürecini rahat atlatmayı amaçlamakta.
Kore, Seul Belediyesi, “Katılımcı Uygulamalar” dalında ergen eğitim programıyla ödül aldı. İki farklı konuda faaliyet gösteren program, gençlerin fuhuştan korunması ve internet alışkanlığının zararları hakkında bilgilendirilmesi üzerine eğilmekte.
Son olarak Malavi’den Lilongwe Belediyesi ise Johannesburg kentiyle ortaklaşa yürüttüğü rehberlik programıyla “Yenilikçi Yönetim Yaklaşımı” dalında ödül kazandı. Program sayesinde, yönetim konularında deneyim yetersizliği olan Lilongwe Belediyesi 2008 yılından beri Güney Afrika’dan Johannesburg kentinin tecrübelerinden yararlanmakta. İki kentin yerel yönetimlerinin kardeşliği sayesinde, Lilongwe dört yıl gibi kısa bir süre içinde kendi kendini yönetebilir bir kent haline geldi.
Gerek ödül alan, gerekse sergilenen projelere bakıldığı zaman tamamında halkın projelere aktif katılımı ön plana çıkmakta. Katılımın iyi bir şekilde sağlandığı projelerin başarıya ulaşıyor olması, kentsel müdahalelerin planlanma sürecinde yirmi birinci yüzyılın yerel yönetimlerden ne beklediği konusunda bizlere açık bir işaret vermekte.
Guangzhou ve Hong Kong
“Uluslararası Kentsel Yenilik Konferansı”nın, Guangzhou’da düzenlenmiş olması, kuşkusuz ayrı bir öneme sahip. Guangzhou ile birlikte Shenzen ve Hong Kong’u da içinde barındıran İnci Nehri Deltası, 30 milyonu geçen nüfusu ile dünyanın en büyük kentsel yerleşim alanlarından biri. Bu bakımdan konferansta tartışılan kentsel problemlerin tamamını Guangzhou’da bire bir görmek mümkün.
Çin’in serbest piyasa ekonomisine geçmesi ile ticaret, sanayi ve finansın merkezini oluşturan doğu kıyısı kentleri baş döndürücü bir büyüme sergiledi; iç bölgelerden gelen göç dalgaları ile 1990’larda köy sayılabilecek yerleşimlerin nüfusları bugün milyonlarla ölçülmekte. Çin ekonomisinin koşulsuz, “ne pahasına olursa olsun” devam ettirdiği kalkınma stratejisinin kentler üzerine etkisini Guangzhou’da tüm çıplaklığı ile görebiliyoruz.
Bugün Guangzhou agresif gelişme stratejilerinin, kültür yaratma faaliyetinin önüne geçtiği kentlerde, mekan-insan ilişkisinin ne kadar kopabileceğinin katı bir örneği olarak karşımızda durmakta. Her biri mahalle büyüklüğündeki bloklar ile kaplanarak, kentin özgün kimliğine dair tüm nemaların silindiği Guangzhou’da, yıldız mimarlara yaptırılan kütüphaneler, opera binaları, statlar, köprüler, anıtsal kulelerle yeni bir kent kimliği yaratılıyor.
600 metre yüksekliğinde, kentin simgesi niteliğindeki Guangzhou Kulesi ile son bulan, yeşil bir aks etrafında yapılaşan Guangzhou’nun yeni merkezi küresel bir şehir görünümünde. Ancak bu ışıltılı vitrinin ardında yaşayan daha kirli, sağlıksız, sefil görünümlü bir şehir sessiz biçimde var olma savaşını sürdürüyor. Bu iki şehrin standartları arasındaki uçurumda, kuşkusuz kentteki sosyal sürdürülebilirlik ve ekonomik kalkınmanın dengesizliğinin payı var. Tam da bu dengesizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlayan “bütüncül gelişim stratejilerinin”, Guangzhou’da bir konferansta tartışılıyor olması anlamlı, anlamlı olduğu kadar da manidardır.
Yüksek konut yapılarından örülü bir duvarın arasından akan İnci Nehri, Guangzhou’nun merkezinden geçiyor. Asya Oyunları için yapılmış görkemli spor tesislerinin de üzerinde bulunduğu nehir halen Guangzhou’nun kent hayatında büyük bir role sahip.
Kamusal mekânların kent hayatında oynadığı rol, Guangzhou’ya dair en dikkat çekici noktalardan bir diğeri. Nüfus yoğunluğundan dolayı, çok küçük hacimlerde yaşamak zorunda olan kent halkı için park, meydan, rekreasyon alanı gibi kamusal mekânların önemi tartışılmaz. Özenli peyzaj düzenlemeleri ile kamusal boşlukların, halkın günlük faaliyetlerini gerçekleştirebileceği, kamusal mekânlara nasıl dönüştürülebileceğinin en güzel örneklerini görmek mümkün.
Guangzhou’yu hiç kuşkusuz kendisine iki saat uzaklıktaki Hong Kong’dan bağımsız düşünemeyiz. Hong Kong, kent ve kent hayatı üzerine çok özel bir örnek oluşturmasının yanı sıra “kentsel yenilik” konusunda adeta bir deney laboratuvarı niteliğinde. 8 milyon nüfusu ve kişi başına düşen 50 metrekare alanla, dünyanın en yoğun insan yerleşkesi.
Doğunun en önemli limanlarından ve dünyanın belli başlı küresel şehirlerinden biri olan Hong Kong, 1997 yılına kadar İngiliz mandasında kaldığı için sınırlı bir alanda sıkışmış bir şehir. Buna, üzerinde bulunduğu dağlık coğrafyanın etkisi de eklenince, kent bütünüyle düşeyde yoğunlaşarak, bugünkü halini almış.
Kentin sınırlı alanda yoğunlaşması kendini en belirgin olarak kamusal mekânlarda belli etmekte. Yaya yollarının yerden yüksekte, üst geçitlerle bir birine bağlandığı sokaklar, binaların içinden ilerleyerek özel ve kamusal mekânın sınırlarını silikleştirmekte. Ticaret, konut, ulaşım gibi birçok kentsel fonksiyonun zorunlu olarak iç içe geçtiği şehir, fütüristik bir algı yaratmakta. Bireyin, yüksek binaların gölgesinde gökyüzünden, üstgeçitlerle yeryüzünden koptuğu Hong Kong, dünyadan uzak kendine has bir makineye dönüşüyor.
Hong Kong’un diğer büyük Çin kentlerinin kendilerine örnek aldıkları bir şehir olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Ancak Guangzhou’dan farklı olarak, Hong Kong’da daha belirgin bir kent kimliğinin varlığı da yadsınamaz. Bilim kurgu filmlerinden fırlamış görüntüsüne rağmen, Hong Kong’da metro duvarlarından sokak tabelalarına kadar pek çok ayrıntıda, kentin kimliğine dair işaretler yakalayabiliriz.
Hong Kong’un kent dokusunda dikkate değer bir diğer nokta ise yeşil-gri dengesinin çok iyi korunmuş olmasıdır. Kentin merkezi noktasının bile arka fonunda yeşil dağları görmek, şehrin en yoğun mahallesinden bir sokak ileri gidip bir ormana girmek mümkündür.
Gerek Hong Kong, gerek Guangzhou, gerekse Çin’in hızla gelişen diğer şehirleri bize kentsel gelişme konusunda uç örnekler sunuyor. Tip projelerle, dev dönüşümlerle, büyük bir imar hamlesi yaşamış, tüm kültürel birikimini ekonomik kalkınmaya harcamış Çin şehirleri olumlu ve olumsuz sonuçları ile net veriler olarak önümüzde durmaktalar. Büyük imar hareketlerinin eşiğinde durduğumuz ve büyük “kentsel yeniliklere” gebe olduğumuz bugünlerde İpek Yolu’nun diğer ucundaki şehirler bizi “gelişim” kavramını daha iyi irdelemeye özendiriyorlar.