KÜLTÜREL MİRASI NE KADAR ÇOK KORURSAK, O KADAR ÇOK DEVRİMCİ OLURUZ
ÇEKÜL Vakfı’nın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Havanalı Kent Tarihçisi Dr. Eusebio Leal Spengler, bu yıl birincisi düzenlenen “Deneyim Paylaşımı” etkinliğinde, Havana’da uyguladığı koruma çalışmalarının kilit noktalarını katılımcılarla paylaştı. “Geleceğe gitmek, geçmişten başlamalı” diyen Spengler, bir kentin sadece uzmanların ve politikacıların ruhuyla kurtarılamayacağını, halkı mutlaka işe dahil etmek gerektiğine dikkat çekti.
Dr. Eusebio Leal Spengler,
Kendimi, kendi ülkemde, kendi şehrimde hissediyorum. Galiba Kübalılar ve Türkler arasında bir kardeşlik unsuru var. Her ne kadar tarihler ayrı olsa da, bir paralellik var ve bir yerde birleştiğimizi görebiliyorum. Ben, Türkiye’deki Cumhuriyet dönemini çok inceledim. Özellikle Atatürk’ün dönemini... O yüzden de buraya gelmek beni heyecanlandırıyor. Sosyal, kültürel ve politik açıdan çok fazla değişim yaşamış bir ülke burası. Bu değişimi yaparken de kültürüne, şiirine, sanatına saygı gösterip bunu koruyabilmiş bir ülke. Bu evrene girebilmek için çok uzun zamana ihtiyaç duyulduğuna inanıyorum. Bu sır, herhalde dilinizin şiirinde ve edebiyatında gizli. Bütün bunlar mimarinize, sanatınıza, tarihinize yansımış.
İnsan Ruhunun Aynasıdır Şehirler
Şehirler, birçok neslin yansıması olarak algılanabilir. Orada insanların düşündüğü gibi yaşadığını, yaşadığı gibi düşündüğünü görebiliyorsunuz. Bu, şifreleri tespit etmemizi sağlayan bir ilişkidir. Şehirler aynı zamanda insanların ruhsal durumunu da gösterir, belli bir ruh halini yansıtır. İstanbul da, Havana gibi denizle mistik bir ilişki içerisinde. Bugün Boğaz’dan geçerken orada farklı akımların yarattığı duyguları hissettik.
Güzel Ada Küba
Orada dünya tarihi gelişti. Çok güzel, çok egzotik deneyimler yaşandı o bölgede. Ben bugün size bu şehirden, Havana’dan söz edeceğim.1519 yılında kurulmuş bir şehir Havana. O kadar küçük bir şehir ki, İstanbul’un bir mahallesi kadar alanı kaplıyor. 2 milyon 200 bin insan yaşıyor Havana’da. 11 bin kilometrekarelik bir alanda, uzun bir ada şeklinde, ama bir yarımada. Karayipler’deki eski halklar, burada on bin yıl yaşadılar. Kıtanın, Karayip’in ortasına doğru uzanan adacıkların en önemlilerinden bir tanesi. Küba, eski dilde “güzel ada” anlamına geliyor. Bu dili ilk olarak 1492’de Kristof Kolomb duydu. Aynı yılın ekim ayında Küba Adası’na ulaştığında Kolomb, İstanbul’da Kapalıçarşı’nın kuruluşunun dokuzuncu yılıydı.
Avrako halkı, Amazonlardan ve kıtanın nehir kıyısındaki yerleşim bölgelerinden gelmişlerdi. Kristof Kolomb, Küba ismini bu denizde seyahat ederken duydu. Bu, üç büyük buluşmadan bir tanesiydi. Bunlardan birincisi İspanya’daki Arap egemenliğinin sonuydu. Bahsettiğimiz Arap egemenliği, 711 yılında başlamıştı. Bu egemenlik, İspanyol kültüründe derin izler bıraktı. Dolayısıyla mimariye, felsefeye ve tıbba kadar Arap etkileri görüldü. Dönem şairlerinden Antonio Maçaro, bir dizesinde İspanyol halkının karakteri olarak yansıtıyordu bunları. Ve dize şöyleydi:
Senin ruhunda yüz halk yatar
Ahisiras’tan İstanbul’a
Senin kışlarını maviye boyamak için
Bu o kültürün ruhuydu. İkinci olay da, Yahudiler’in İberya Adası’ndan atılması. Bu da Kolomb’un Amerika’ya gezisinden birkaç saat önce olmuştu. Üçüncü buluşma ise, yeni dünyanın keşfiydi. Bu bulaşmayla yeryüzünün haritası değişti. Yeni bir dünya vardı artık: Amerika. Bu geziye, Hindistan’a ulaşabilecek daha kısa bir yol keşfetmek amacıyla çıkılmıştı. Baharatlar, değerli taşlar aranırken Amerika bulundu. Bundan birkaç yıl sonra Küba’da yedi şehir oluşturuldu. Bütün bunlar 16.yüzyılın başında gerçekleşti. Bugün bu yedi şehrin hepsi, ulusal miras olarak değerlendiriliyor ve bu yedi şehrin birçok alanı uluslararası miras olarak kabul ediliyor.
Bir şehir, sadece uzmanların ve politikacıların ruhuyla kurtarılamaz; ama yine de uzmanlar gereklidir. Tabiî ki politik güç ve istek de gereklidir. Aynı zamanda şehre sevgi gereklidir. Bu duygudur gerçekten şehri kurtaran.
Biz Fırtınayla Savaşabiliriz, Ama Kanla Savaşamayız
Değerli olan her şey korunmalıdır. Sonuç olarak her şey insanların çabalarıyla oluşturuluyor. Hükümdarlar, kaptanlar, generaller bu binaların oluşturulmasını emrettiler. Asiller, bugün müzelerin eserleri olan bazı sanat eserleri koleksiyonu yaptılar. Kültürel mirası ne kadar çok korursak, o kadar çok devrimci oluruz. Geçmişten kaçamayız, hiçbir şeyimiz olmazdı o zaman. Bizim sizin gibi neredeyse sınırsız bir geçmişimiz yok. Bizim tarihimizde, birilerinin tarihi bittiğinde başkalarının tarihi başlamış. Bizim şiirimiz, İspanyol altın şiirinin oğludur, öz çocuğudur. Bizim babalarımız, dedelerimiz haksız bir rejime karşı savaştılar. Ama hiçbir zaman kültürel mirasımıza karşı değildi bu savaş. Bu mümkün değil zaten, imkânsız.
Ofiste Kendimi Mahkum Gibi Hissediyorum
Ben, kişisel olarak bir belediyeci olduğumu söyleyebilirim. Yerel kurumların varlığına, belediyenin rolüne, belediye başkanının görevine inanıyorum. Arapça kelimenin özü de, bunu açıklar. Otoriteyi götüren kişi anlamına gelir. Beni genellikle Eski Havana şehrinin sokaklarında bulabilirsiniz. Ofisimin içinde olduğum zaman, kendimi mahkum gibi hissediyorum. Ben bütün şehrimi, inşaat halindeki çalışmaları ziyaret ediyorum. Bunu yapamadığım gün mutsuzum. Sokaktaki insanların sorularına sürekli cevap veriyorum ve insanlarla direk iletişim halindeyim, benim için bu gerçek politikadır. Gerçekten cevap verebiliyorsanız politika yapıyorsunuzdur.
Bizim işlerimiz yerelliği aşmakta. Bizim şehrimizde, on beş bölüm var ve bir belediye başkanımız var. Ama aynı zamanda başka bölgelerde de çalışmalar gerçekleştirdik. Bu diplomatik bir çalışma, çünkü burası yüzeysel bir hazine değil, orada da birçok problem var. Kişisel problemler olabilir. Bu bahsettiğim problemler bazen en karmaşığı olabilir. Beni yıkık hiçbir bina korkutmaz. Beni korkutan gereksiz bir tartışmadır. Bilmiyorum bu bir efsane mi ama, bunun Bizans sporlarından biri olduğu söylenir. Biz, belediyeye saygı duyuyoruz ve onların bazı projelerine destek verebiliyoruz. Çünkü bizim organizasyonumuz devlete bağlı, ofisimiz direk olarak Cumhurbaşkanı’na bağlı. Yerel seçimlerde beni meclis üyesi olarak seçebilirler, yani ben onları mecliste temsil edebiliyorum. Gerçekten toplantılar sıkıcı. Benim için en iyi toplantı koridorda yapılanlardır. Buradaki insanlarla yapılan pazarlıklar, bakanlarla yapılan pazarlıklardır en iyi toplantılar.
Düşman Değil “Sorun Çıkaran”
Her zaman “sorun çıkaranlar” da olabiliyor. Düşman demek istemiyorum, “sorun çıkaran”. Ama onların daha erken uyandıklarını ve daha çok çalıştıklarını görebiliyoruz. Bunu yaparak onları konusuz bırakabiliyoruz. Bir gün bir ofisi ziyaret ettim ve küçük sınıflar vardı. Bu sınıfların içinde küçük bir figür vardı. Ve oradaki insana sordum anlamı ne diye. O da bana bir “sorun çıkarıcı” dedi. Siz her zaman bunların olduğunu düşünürsünüz, bunları ararsınız. Eğer yoksa bulun ve yakın tutun dersiniz. Erkek ya da dişi olması fark etmez, ama bunlar çift halinde bulunmamalı çünkü bunların yavruları en büyük problem.
Kentler ruh demektir
Prof. Dr. Metin Sözen
Ülkemizde ve dünyada her gün manşetlere çıkan olaylar, dünyanın ve Türkiye’nin sıkıntılarıyla ilgilidir. Günlük gazetelere baktığımız zaman, insanların kendi kendini yok edişlerinin denendiği bir dünyada yaşadığımızı görüyoruz. Bu nedenle en güzel çiçek yine insanlar tarafından dikilecek, sulanacak ve yaşamı uzatılacak.
Sevgili dostum Leal ile bu toplantıyı Kadıköy’de yapmamızın farklı anlamları var. Çünkü Kadıköy, İstanbul’un ilk insanlarının yerleştiği bir yer. Burayı Tarihi Yarımada ile ilintili kılmadan, Tarihi Yarımada’yı yarımada, Boğaziçi’ni Boğaziçi, Kadıköy’ü Kadıköy olarak görmeyi yeğledik. Oysa bu, büyük bir kültürün parçalarıydı. Bütüncül bakmak gerekiyordu.
Bütün kötülüklere, teröre ve sıkıntılara, akıl almaz çağdışı yaklaşımlara karşı kentler, kendi akıllarını tekrar ortaya çıkarmaya başladı. Burada salt bir konferansla karşı karşıya değilsiniz. Burada halkına, yoksulluğa, ambargoya dayanarak Havana’nın dik durmasına çalışan bir kadronun başı olarak dostumuz, bize yaşamın içinden çıkardığı bir değeri gösteriyor.
Halkın kendisinin var ettiği, değer olarak ortaya koyduğu, uygarlığa taşıdığı, kültürel miras olarak gördüğü, kaynağını doğadan aldığı bir varlığa, bugün ve yarın ne olacak sorusunu sorduğumuz için buradayız. Bu, Kadıköy’ün kültür hareketinde aklın toplandığı yer anlamına geliyor.
İşbirliği İçin Buradayız
İnsanlar ürettiklerine yanlış bakarlarsa, sonra da unuturlarsa, ne gördüğünüz güzelim çocuklar bu salonlarda, bu meydanlarda otururlar ne de gelecekleri adına daha iyi şeyler düşünme şansına sahip olurlar. Bu projenin en önemli tarafı, Türkiye için çok önemli bir girdi olması. Bu proje halkın kendi projesidir, çocuğunu düşünenlerin projesidir, gençliğine değer verenlerin projesidir, uzmanların, kendini ülkesine adayan insanların ve onlara açıklık getiren yasal düzenleme yapanların ortak ürünüdür. Biz yok olanı var etmek için çalışan kim varsa, onlarla el sıkışmak için buradayız. Halkımız, Anadolu uygarlığı gibi büyük bir birikimin sahibi olup da bunu dünyanın bir parçası ve varlık nedeni olarak altını çizmedikçe, Türkiye’de ne demokratik düzen olur ne seçilmişlik olur ne de seçen olur. Bu, bir bilinç sorunudur. Üreten anlatır. Varolanı yok etmemek üzere çaba gösterenler, konuşmalarını ürettikleri üzerine yaparlar. Seçenle, seçilenle, çocuklardan yaşlılara kadar herkesinle bu işbirliğini başlatmak istiyoruz.
Sevgili dostumuzla beraberliğimizin temel nedeni, ortaya koyduğumuz projelerle, ülkemize bakış açımızın örtüşmesinden kaynaklanıyor. Biz ne diyoruz; kamu-yerel-sivil-özel birlikteliğine dayalı kültür öncelikli bir toplum. Onun kullanıcısını beraberinde getirmesini istiyoruz. Kamu bulunduğu toprağın sahibi olarak, yerel yönetimler seçildikleri yerin halkıyla beraber olarak, sivil toplum örgütleri düşünce ve akıl üreterek ve bu paraların kazanıldığı ülkede özel kesimin buranın içinde olmasını istiyoruz. Temel kaynağın bu olduğunu söylüyoruz. Leal, konuşmasında para yok, bu paranın nereden çıkacağını üreterek bulacağız dedi. Çok temel bir cümle söyledi. Bir de ruh dedi. Kentler ruh demektir. Örtüşen bir büyük davranışın işbirliği içerisindeyiz.
Kentli olmanın temel bilinci, bulunduğu kentin kimliğiyle yaşamaktır.
Küba’dan gelen uzmanlar ve Türkiye’den oraya giden uzmanlarla karşılıklı deneyim alışverişi yapacağız. Beraberce, bu toplum neler üretmiş diyen çıkış noktasını temel alıyoruz. Küba’yla biz küreselleşiyoruz. Koruyarak, kimlik açıklayarak, gelecek kuşaklara bir şeyler bırakarak küreselleşiyoruz. İşte bunu yok eden küreselleşmede biz yokuz. Kentli olmanın temel bilinci, bulunduğu kentin kimliğiyle yaşamaktır.