BİR KONAĞIN RESTORASYON ÖYKÜSÜ: İSTANBULLUOĞLU KONAĞI
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, Anadolu’da binlerce yıllık köklü bir geleneğin ürünü olan evlerimiz, acımasız bir savaşta yenik düştüler. Duvarlarına, avlularına, bahçelerine sinmiş yaşam izleri hiç var olmamışcasına, gözlerimizin önünde bir bir yitip gittiler. Yaşadığımız tarihi ve kültürel serüvenin son tanıkları olan tek tük birkaç konak ise bugün ayakta kalma savaşı veriyor. Bunlardan biri olan Malatya’daki İstanbulluoğlu Konağı, şanslı örnekler arasında yer alıyor.
Malatya’da insan eliyle bilinçsizce yok edilen sivil mimari örneklerinden artakalanları koruma çabaları, 1970’lerin başında eski Sinema Caddesindeki konaklarla başladı. Bu koruma mücadelesi yaklaşık otuz yıldır sürüyor. Bu süreçte, aynı cadde üzerinde günümüze ulaşan 13 konaktan 5’inin restorasyonu tamamlandı; biri ise ne yazık ki yıkılmaktan kurtulamadı. Kalan 6 konağın farklı aşamalardaki çalışmaları hâlâ devam ediyor. Sinema Caddesi ise bugün “Beş Konaklar” adını aldı; tarihi dokuya dikkat çeken bu isimle bir kültür-sanat sokağı olmaya hazırlanıyor.
Restore edilen Beş Konaklar
Yeni beton yapılara karşı savaş veren konaklardan biri de, 1900’lü yılların başında inşa edilen İstanbulluğu Konağı; Malatya
Malatya’nın en eski evlerinden biri olan ve Hacı Hamdi İstanbulluoğlu tarafından yaptırılan İstanbulluoğlu Konağı’nın, ilk yapıldığı yıllarda arkasında bir bahçesi olduğu, sonraki yıllarda bu arka bahçenin imara açıldığı biliniyor. Bunun sonucunda yapı zaman içinde üç bir tarafında yükselen beton yapıların arasında kalmış; yeni inşaatlar sırasında konağın saçakları da zedelenmiş. Bozulan çatı nedeniyle su alan beden duvarları ve bazı odaların döşemeleri çökmüş. Kullanılmaz hale gelen ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan konak, nihayet çöken arka duvarı ve döşemeleri askıya alınarak onarıma başlanmış.
Y. Mimar Nüvit Bayar, projeyle ilgili olarak; “
Restorasyon aşaması
“Evlerimiz, sanki yaşamımızda hiç iz bırakmamış gibi gözden çıkarıldılar”
“‘Evlerle savaşımız, savaşların en çetinidir’ diyor yitirdiğimiz ünlü ozan Behçet Necatigil. Gerçekten son yarım yüzyılda Anadolu’da ev-insan arasındaki ilişkide evlerimiz, çetin ve yorucu bir savaşı bir oranda yitirmiş gözüküyor. Binlerce yıllık köklü Anadolu geleneği, dünyanın büyük kültürlerinden gelişerek gelen özlü değerler ve bunların yaşamın boyutlarını zenginleştirecek biçimde yeniden yorumlanması sonucunda oluşmuş evlerimiz, erişilen düzeyin niteliğine bakılmadan büyük bir bilinçsizlikle, sanki yaşamımızda hiç iz bırakmamış gibi gözden çıkarıldılar.
“Evlerin birbirleriyle, sokaklarla, kentle ilişkilerinin yarattığı ortamın ortadan kalkması ise, yaşamımıza çok yönlü sorunlar getiriyor. Dayanışma biçimimizi, ortak yaşama zenginliğimizi etkiliyor. Toprağı, yeşili, çiçeği unutturacak boyutlarda, tekdüze yaşamın egemen olmasına olanak veriyor. Kuşaklar arasındaki bağın kopması sonucunda, kimliğimizi açıklayamaz duruma gelişimizin, böylesi yanlışlardan doğduğunu hemen kavrayamaz oluyoruz.”
“Önsöz”, Anadolu’da Ev ve İnsan, 1996