ÇEKÜL Canlı Yayınında #Akbelen Gündemi
ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ünal Akkemik 10 Ağustos Perşembe günü ÇEKÜL Instagram canlı yayınına konuk oldu; Akbelen gündemini bilimsel verilere dayanarak, çağdaş ormancılık tekniklerine göre değerlendirdi. ÇEKÜL İletişim Sorumlusu Alper Can Kılıç moderatörlüğünde düzenlenen yayında bilgilendirici bir sohbet gerçekleştirildi.
Prof. Dr. Ünal Akkemik; sivil toplumun Akbelen’deki varlığına değinerek ve bölgenin önemini açıklayarak ağaç türlerinden Türkiye doğal ekosistemine, “iyileştirme” çalışmalarından kültürel mirasa varan kapsamlı bir bakış sundu.
Canlı yayın kısa bir özetini yazılı olarak da sizinle paylaşıyoruz.
#AkbeleneDokunma
Akbelen Ormanı neden bu kadar önemli? Önce bölge için ardından da Türkiye’nin doğal ekosistemi için nasıl değerlendirebiliriz Akbelen Ormanını?
Ormanlık alanlar Türkiye'nin yaklaşık %28,5’ini kaplar. Bu ormanların yarısı verimli orman dediğimiz ağaç örtüsünden oluşur, diğer yarısıysa çok seyrek ağaçlık, çalılık, açık alanlar ve taşlıklardan oluşur.
Akbelen Ormanı, milyonlarca yıldan bu yana yangına adapte olmuş, bütün o adaptasyonlar sonucunda bugüne ulaşmıştır ve tipik Akdeniz özellikleri gösterir. Kızılçamların gen koruma alanı Akdeniz’de bulunur. Akbelen Ormanı işte böyle önemli bir bütünün parçası. Akbelen’de Milli Parklar anlamında bir koruma statüsü olmasa da Orman Genel Müdürlüğünün korumasında olan kızılçam ormanlarından oluşmaktadır ve bir gen koruma alanına sahiptir.
Peki, daha önce Milas'ta ormancılık faaliyetleri nasıl yürütülüyordu? Bugün burada yapılanları “katliam” olarak tanımlıyoruz. Aradaki fark nedir?
Ormancılık faaliyetleri nedir aslında? Biraz ona değinmek lazım. Ormancılığın üç farklı boyutu var. Üçü de birbirinden önemli. Orman ürünlerinin üretim süreçlerinin, üretim makinelerinin ve yolların planlanması gibi işlerin olduğu teknik boyutu; biyolojik süreçleri tanımlayan, o ekosistemin içindeki tüm yaşam olaylarının neden sonuç ilişkisini değerlendiren, geçmişten miras aldığımız bu ekosistemi tüm dinamikleri göz önüne alarak hasar vermeden gelecek kuşaklara aktarma çalışmaları ise ormancılığın biyolojik boyutu. Bir de ormancılığın sosyo-ekonomik boyutu var. Ormancılık işte böyle karmaşık bir sürecin insanla birlikte yönetimi. Bütün bu ormanlar ne yazık ki günümüzde daha fazla insanla ilişki içinde. Daha fazla insan faaliyetinin yaşandığı alanlar haline geldi. Ormanlık alanlara verilen izinler Türkiye'de çok ciddi boyutlara ulaştı. Bu izinlerle maden faaliyetleri, kömür çıkarma faaliyetleri, Akbelen’de olduğu gibi enerji tesisleri, hastaneler, kamu yapıları gibi… Bu izinler özellikle depremden sonra, ormanlık alanların yerleşime açılması boyutuna kadar ulaştı.
Foto: İkizköy Çevre Komitesi Arşivi |
Böyle olunca da orman mühendisleri; yapması gereken temel görevleri yapamayan, ormanların sürdürülebilirliğini sağlayamayan sadece izinleri takip eden birer devlet memuruna dönüşüyor. Türkiye genelindeki bu durum ne yazık ki Milas’ta da yaşanıyor. Buradaki kömür çıkarma faaliyetleri Anadolu'nun çok farklı bölgelerinde de yaşanıyor.
Sorunuza dönecek olursak, aslında katliam kelimesini çok ağır bir kelime; yok etmek anlamına geliyor. Ne yazık ki bu kelimeyi kullanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü ekosistem bir bütündür. Gen havuzuna vurduğunuz darbe, tüm yaşam döngüsünü etkiler, ormanların sürdürülebilir olmasının önüne geçer, kısacası yok olmaya başlar.
Türkiye'de son 9 yılda, 2012-2020 yılları aslında şirketler, yaklaşık 342.845 hektarlık orman alanında izinler alarak çalışma yapmış. Bu ne demektir? 78 hektar diye küçük gördüğümüz alan, bütüne baktığınızda yüz binlerce hektara ulaşan alanın bir parça daha genişlemesine neden oluyor. Ve böylece ormanlık alanlarımızı kaybediyoruz. Bu alanların geri iyileştirilmesi, geri kazanımı mümkün mü, değil mi? İşte bu büyük bir soru işareti. Mevzuata göre bir orman sahasında herhangi bir uygulama yapan firma iyileştirme yaparak orayı terk etmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu süreçler farklı yöntemlerle uzatılıyor. Çoğu maden sahasında bu nedenle iyileştirme yaşanmıyor.
Bazı firmalar şöyle açıklamalar yapıyor, “üç milyon fidan diktik, iki milyon fidan daha dikeceğiz”. Ormancılık açısından yaklaşırsak bu bir iyileştirme değil. İyileştirme olabilmesi bilimsel rehabilitasyon işlemlerinin yapılması gerekiyor. Maki vejetasyonu ve var olan ağaç örtüsünü yeniden getirmek, yeniden kazanmak; yeniden eski haline yakın bir hale gelebilmesi için en az 25-30 yıl geçmesi gerekiyor.
Peki, madencilik faaliyetinin tamamlandığı alanlara dikilen tarımsal amaçlı ağaçlar fıstık, zeytin gibi bu ürünler sağlıklı olur mu?
Prof. Dr. Doğan Kantar Hocamızın bu konuyla ilgili bir çalışması var. Bu alanlardaki ağaçlarda ciddi kurumalar meydana geliyor, verim kaybı oluyor. Ormanlar yok olduğu için aynı bölgenin ikliminde, havasında da değişiklikler oluyor ve verim kaybı yaşanıyor. Özellikle hava kirliliği verimin azalmasında çok etkili.
Milas'ın hemen Güney Doğusunda üç ayrı bölgede çok ciddi maden faaliyeti var; orman kaybı çok büyük. Temiz su kaynaklarının azalmasına yol açacak. O bölgenin içme suyunu olumsuz etkileyecek.
Foto: Mekanda Adalet Derneği Akbelen ve İkizköy Raporu |
Dolayısıyla zeytin dikilen alanlar arttığı için toplam üretim atıyor. Ama burada göz ardı edilen şey şu, bir ağaçtaki üretim miktarı düşüyor. İşte bu önemli. Hava kirliliği yaşanan bölgelerde üretim miktarı düşüyor. Çünkü hava kirliliği yaşanan bölgelerde, mesela burası için çalışmamız yok. Ama özellikle İzmir-Aliağa için yaptığımız bir çalışma vardı. Çalışmamız şuydu, hatta benim akademik hayatımdaki ilk çalışmaydı. İzmir-Aliağa’da yaptığımız o çalışmada polenlerin deformasyon oranını incelemiştik. Tohum oluşumu için gerekli olan polenlerin, deformasyon oranını incelemiştik ve deformasyon oranı sağlıklı polende %2 ama hava kirliliğine maruz kalmış alandaki deformasyon oranı %50 civarında. Dolayısıyla hava kirliliği polenlere deformasyona yol açıyor. Bu da polen çimlenmesini, dönmesini ve sonuçta tohum oluşumunu olumsuz etkiliyor ve ağaçların doğal yoldan yeni nesiller oluşturması oranını düşürüyor.
Doğal mirasa yapılan bu müdahale bölgedeki kültürü, yaşamı nasıl etkiler?
Medeniyetler coğrafyasındayız. Anadolu, 10 bin yıldır, yeni verilere göre daha da eski yaşamın kesintisiz devam ettiği bir coğrafya. Ülkemizin genelini yarı kurak olarak tanımlayabiliriz. Ve bu kuraklaşma artıyor. Geçmişe baktığımızda yaşanan kıtlıklar büyük medeniyetlerin çökmesine, savaşlara neden olmuş, büyük göçler yaşanmış. Günümüzde, hiçbir dönemde olmayan bir insan hacmi var. Su kıtlığı, hava kirliliği, aşırı kentleşme, orman yangınları, orman katliamları tüm bunlar devam ederse elbette ciddi değişimler yaşanacaktır.
Akbelen Ormanı endüstriyel bir orman mıdır yoksa 200 yıllık doğal bir orman mıdır?
Endüstriyel orman diye bir kavram yok. Endüstriyel amaçla yetiştirilen ormanlar var. Endüstriyel orman demek, orman alanı dışında ticari bir amaçla ağaçların yetiştirilerek, belli periyotlarla kesilmesidir. Akbelen Ormanları zaman zaman kesilmiş olabilir. Zaman zaman aralama yapılmış, büyük ağaçlar kesilmiş, gençliğe izin verilmiş olabilir. Cumhuriyet’le başlayan planlı ormancılık uygulamasının yapıldığı bir bölge Akbelen. Ormancılık literatüründe endüstriyel orman denildiğinde “orman alanın dışındaki” ormanları anlıyoruz. Dolayısıyla Akbelen “endüstriyel orman” değil.
Çok teşekkür ederiz. Sanırım başka soru yok. Sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Kısaca özetlemek gerekirse; Türkiye'de şu an ormanlara verilen izinler çok üzücü. Hemen hemen her amaç için ilk akla gelen yer ormanlar oluyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Verilen izinlerle kaybettiğimiz alanlar, yangınlarla kaybettiğimiz alanlardan fazla olmaya başladı. Artık bizim yapmamız gereken şey ülke olarak tamamen partiler üstü konuşmak. Bu artık tüm parlamentoyu ilgilendiren bir durumdur. Ne madencilik, ne kömür işletmesi, ne otel, ne de kamu yapıları; bunların hiçbiri orman alanlarında olmamalı. Biz orman zengini bir ülke değiliz. Bunu böyle kabul etmemiz gerekiyor.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı, aynı zamanda ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ünal Akkemik Prof. Dr. Ünal Akkemik bizlerleydi. Yayına katılan, soru soran herkese de çok teşekkür ederiz. Tüm yaşam savunucularına da selam olsun. Umarız bu kara günler de geçecek. İyi günler.