Bir cumartesi günü Mimar Sinan'ın izinde
ÇEKÜL Akademi olarak düzenlediğimiz Mimar Sinan Seminerleri dizisinin ilkini geçen Cumartesi gerçekleştirdik.
Seminere Emirgan’ın dillere destan yapısı Şerifler Yalısı’nda başladık. Aramıza, moda tasarımcısı, iç mimar, heykeltıraş, akademisyen, moda danışmanı, bilgi-belge uzmanı, bankacı, rehber olmak üzere çeşitli alanlarda çalışan, İstanbul’u Sinan eserleriyle anlamak, dinlemek isteyen İstanbullular katıldı.
Seminerde ilk olarak ÇEKÜL’den mimar Ahmet Sezgin’in “Sinan’ın mimarlığı ve yaşam öyküsü ile dönemin mimarlık kültürü” başlıklı sunumunu izledik. Daha sonra yine Ahmet’in liderliğinde İstanbul’un Tarihi Yarımadası’na doğru yola çıktık.
Sultanahmet’te her İstanbullunun belleğinde yeri olan Selim Usta’nın lokantasında köfte, piyaz ve irmik helvasının tadına vardıktan sonra Ayasofya’ya yöneldik. İnşa edildiği dönemde bulunması zor, ulaşması güç, ender mermerleri, taşları, kendinden sonraki döneme örnek teşkil edecek mimari planı, İstanbul’un zengin yaşam kültürü içinde yer alan merasim ve seremonilere sahne olduğunu öğrenmek, Ayasofya efsanesini belleğimizde netleştirmemize neden oldu. Sinan dönemi Osmanlı mimarisinin altyapısı hakkında önemli bilgiler sunan Kadırga’daki Sokollu Külliyesi de önemli duraklarımızdan biriydi.
Mimar Sinan’ın payitaht İstanbul’daki en kapsamlı eseri Süleymaniye’yi dönemindeki hikâyelerini dinleyerek keşfettik. Gezinin son durağı ise Edirnekapı’da bulunan Mihrimah Sultan Külliyesi oldu. Biz de biliyoruz ki Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a olan aşkına dair rivayetler Mihrimah Sultan Külliyesi’ne ve Osmanlılardaki saray hayatına son zamanlarda tüm dikkatleri yöneltmişti. “Taşlar, kubbeler, hikâyeler ve Mimar Sinan” başlıklı seminerde merak uyandıran bu şehir efsanesi ve kaynağına da değindik ve doğruları öğrendik.
Günün sonunda yorgunduk ama Sinan’ın bilinmeyen yönleri, hakkındaki rivayetler ve yaptığı eserlerin mimari özelliklerinin ele alındığı bu seminer hepimize farklı bakış açıları kazandırdığı için bir o kadar mutluyduk.
