Orman Yangınları
Yazan: Prof. Dr Ünal Akkemik, ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
Ormancılık; ekosistem yönetimi olup ekolojik, biyolojik, ekonomi ve politik bilimlerin bileşkesinden oluşmaktadır. Zor bir alandır. Ekranlarda ve sosyal medyada “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların” paylaşımlarıyla yönlendirilecek bir meslek değildir. Planlama yapmadan hemen her yere ağaç dikelim, zeytin, badem, sakız dikelim, kampanyalar yapalım demek bilimsel bir yaklaşım değildir. Yangın geçiren kızılçam alanlarında hemen fidan dikilmemelidir. Kızılçam tohumları yüksek sıcaklığa dirençli olduğundan yangın sonrası yüksek oranda çimlenmektedir. Ayrıca, yapılan bilimsel çalışmalar otsu flora ve maki elemanlarının da sonraki birinci yıldan itibaren sahaya gelmeye başladığını göstermiştir. O nedenle öncelikli olarak ekolojik restorasyonun doğal yollarla başlaması ve devamında da tamamlama yapılması gereklidir. Böylece;
(1) doğanın doğal yolla tekrar toparlanması ve o ekolojik koşullarda oluşmuş en güçlü tohumlarla ormanın tekrar oluşması sağlanmış olacaktır,
(2) gereksiz masraflardan kaçınılmış olacaktır; ayrıca doğaya zarar veren kişi kurumların binlerce fidan bağışı yaparak kendilerini aklama yarışına dönüşmesi önlenmiş olacaktır,
(3) çok hızlı ağaçlandırma yapılması ile ekolojik koşulları uygun olmayan farklı türler alana getirilmesi önlenmiş olacaktır.
Akdeniz havzasındaki ormanlık alanlar kızılçam ve makiliklerden oluşmaktadır.
Makilik; 6831 sayılı yasanın 1/F maddesinde “Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımıyan yerler” orman sayılmamaktadır. Bu yanlıştır ve bu alanların kolaylıkla gözden çıkarılmasına neden olmaktadır. Maki yerine kullanılması gereken doğru isim “Akdeniz sert yapraklı orman”dır.
Mevzuatta değişiklik yapılarak tüm makilikler “Akdeniz Sert Yapraklı Ormanlar” olarak «orman sayılmalıdır». Bu alanlar; Akdeniz iklimi etkisiyle oluşmuş ve yangınların da ekosistemin bir parçası olduğu alanları kaplamakta; yüksek düzeyde biyolojik çeşitlilik, toprak ve su koruma fonksiyonu bulunmaktadır.
Yanan kızılçam sahalarının “Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği” kapsamında özel ağaçlandırmalara konu edilmesi kesinlikle düşünülmemelidir. Bu uygulama gelecekte, bu alanların orman dışına çıkarılması için bir araç olma riski taşımaktadır. Ben şimdiden uyarmayı bir görev sayıyorum.
Ormanlara, HES, RES, taş-kum ve maden ocağı, aşırı odun üretimi, kamu binaları, tabiat parkları gibi gerekçelerle her geçen gün daha fazla insan girmekte, parçalanmakta, böcek-mantar hastalıkları, kuruyan ağaç ve yangınların sayısı artmaktadır. Artık ormanlara bu kadar müdahale edilmemelidir. OGM istatistikleri ülkemizde orman alanlarının arttığını gösterse de temiz tatlı su kaynağı olan ormanlar giderek çok daha fazla parçalanmakta ve yapısı bozulmaktadır. Bunca olumsuzluk yaşanırken ne yazık ki, 18.07.2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 7334 sayılı kanunun 1.maddesinin d fıkrasında Cumhurbaşkanı kararıyla bazı orman vasıflı alanların turizm merkezi sayılacağına hükmedilmektedir.
Orman Genel Müdürlüğü yeterince kadrolu mühendis ve işçi alımı yapmamaktadır. Geçen yıl alımı yapılan 1150 orman mühendisi, hatırlanacağı üzere ormandaki odun üretiminin iki kata yakın artırılarak 35-40 milyon metreküpe çıkarılması için yapılmıştı. “Danışman mühendis” adı altında kadrosuz, geçici statüde, gelecek planı yapamayan, düşük maaşlı, dönemin iktidarına bağlı ve aidiyet duygusu gelişemeyen mühendislerle ormancılık yapmaktadır. Orman yangın işçilerinin de çoğu yılın 9 ayı çalıştırılmakta ve 3 ayı maaşsız geçirmektedir. Çalıştıkları dönemde de şoförlükten diğer tüm ormancılık işlerine kadar her alanda çalıştırılmaktadırlar. Bu uğurda canlarını ortaya koyan tüm orman emekçilerinin özlük hakları verilmelidir.
Küresel iklim değişikliği artık bir gerçektir; Akdeniz havzasında nemin düşük ve sıcaklığın yüksek olduğu günlerin sıklığı ve süresi artmaktadır. Yaptığımız çalışmalar ağaçların iklim krizinden e olumsuz etkilendiğini ve meyve-tohum veriminin düşmeye başladığını göstermiştir. Bu durum ayrıca, ormanlarımızda böcek-mantar zararlarından orman yangınlarına kadar büyük zararlara neden olmaktadır. O nedenle ormanlarımızı daha fazla kaybetmemek için artık ormana yapılan olumsuz müdahalelere son verilmelidir.
Orman Mühendisleri Odası da bir siyasi partinin bir il başkanlığı gibi çalışması yerine meslektaşlarımızın mesleğini daha özgürce yapabileceği, özlük haklarını savunan ve ormanları koruyan tarafsız bir meslek kuruluşu gibi davranmalıdır.
Tüm bu değerlendirme ve öneriler ışığında “Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü” gibi orman yangınları için de “Orman Yangınları Araştırma Enstitüsü” olmalıdır. Artık afet boyutlarında yaşanan orman yangınlarının her boyutuyla çalışılması ve hepimizin konuşması yerine konunun uzmanlarının açıklama yapması gereklidir.
Orman yangınları, milyonlarca yıldan bu yana devam eden bir doğa olayıdır. Bunu milyonlarca yıl önce yaşamış olan bazı taşlaşmış ağaç gövdelerindeki yangın yara izlerinden anlıyoruz. İnsan faktörü devreye girince yangınların sayısı ve sıklığında belirgin bir artış olmuştur. O nedenle yangınların önüne geçmek mümkün değildir. Ancak yangınları azaltmak mümkündür.
Bunun bir yolu da yangın öncesinde, toplumsal bilinçlendirme çalışmalarına çok daha fazla ağırlık verilmesidir. Bilinçlendirme sadece yol kenarlarına tabela asmaktan öteye geçmeli ve bu konuda sosyolojik araştırmalar yaparak bilimsel yöntemlerle bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Zaten yangın sonrasıyla ilgili olarak söndürme çalışmalarında ülkemiz başarılı ülkeler arasındadır. Özellikle özverili olarak çalışan orman mühendisleri ve yangın işçileri ile çoğu yangın büyümeden söndürülmektedir.
Sonuç olarak;
Orman yangınlarıyla mücadele; sadece yangınlarını söndürme değil topyekün ormanı koruma, orman emekçilerinin haklarını koruma, iklim değişikliyle mücadele ve toplumsal bilinçlenmeden geçmektedir.