SEYFE ADALET ARIYOR
Kırşehir'den, gönüllümüz Mustafa Bağ'dan gelen Seyfe Gölü'nün içler acısı halini anlatan mektubu noktasına dokunmadan yayımlıyoruz.
Herkes sussun o konuşsun!
Kırşehir’de bir çevre derneği. Adı KIR-ÇED. Bu dernek Kırşehir’i coğrafyasıyla kucaklıyor, kültürüne kol kanat geriyor. Kırşehir’in doğasını tamamlayan coğrafyasında açık maviyle bezeli çok önemli bir yeri var. Seyfe Gölü veya diğer adı Seyfe Kuş Cenneti veya Seyfe Mutlak Koruma Alanı veya Seyfe Sulak Alanı. Burası dünya mirası olmuş, koruma altına alınmış, adına Seyfe dediğimiz bir iç göl. Burada düne kadar 150 çeşit kuş yaşardı. Gölün en derin yeri 75 cm.
Bizler bu mirası bir müsrif gibi harcayıp korumayı da beceremedik. Gölü kuruttuk. Cenneti cehenneme çevirdik. Şimdi çevresinde kuşların dinlenebileceği ne bir çalı yığını ne bir saz var. Önce sular çekildi. Daha sonra bölgeyi kuşlar terk etti. Elimizde tuzlak alan olmuş bembeyaz bir çöl kaldı.
1990 yılında önce devlet eliyle, Seyfe’nin çevresine devasa boyutta kilometrelerce uzunlukta kanal açıldı. Baktılar ki göl aynası küçülüyor, sular azalıyor, bir diğerini daha açtılar. Göl aynası iyice küçülmeye başladı. Açtıkları kanalın içinde su bile kalmadı. İkinci açılan kanal birincinin suyunu da alıp götürdü. “Bu kanallar niçin açıldı?” diye sorulduğunda, “gölü korumak, taşkınları önlemek, fazla suyu tahliye etmek için” dediler. Gölde su tükendi. Onlar gölden 16 yıldır açık tuttukları kanallara daha 1 yıl önce kapak takmayı akıl ettiler. Kanallarda tuttukları suyu motopomplarla tekrar göle geri verme gereği bile duymadılar. Hatalı çalışmalarını bir kenara itip, hep kendilerini savundular; “bilen de bilmeyen de konuşuyor” dediler. Bir taraftan yanlış projelerini savundular, diğer yandan salt bizi suçlamayın, bu karara yalnız biz imza atmadık, diğerleri de var, dediler. Ama açtıkları kanal kapaklarının üzerine DSİ yazmayı da hiç ihmal etmediler.
Daha önceleri suyun kalitesi bozuk, toprağın yapısını bozar diye sulu tarım yapmayan çevre köylerdeki çiftçilere birileri akıl verip “taban suyunda kalite bozuk olmaz” dediler. Gölün çevresine sulama amaçlı 1650 adedin üzerinde, derinlikleri 50 metreye ulaşan keson kuyuları kontrolsüz olarak açıldı. Bölge hızla sulu tarıma geçip, şekerpancarı ve ayçiçeği üretmeye başladı. Gölün dip suyunu çekme tarihi 15 nisanda başlayıp 30 kasıma kadar devam etti. Tam tamına 8 ay süreyle bu kuyulardan gölün suları çekildi. Bu kuyuları DSİ kontrol etmedi ve kapatmadı. Bununla ilgili yasa olmasına rağmen Tarım İl Müdürlüğü gerekli uyarı ve bilgilendirmeyi çiftçilere yapmadı. Meydanı boş bulan çiftçiler de göl aynası daraldıkça açılan toprağı tarım arazisi yapma yarışına girdiler. Bugün göl aynası 10 bin hektardan 7 bin hektara düştü. Çiftçi yaptığı tarımdan istediği kaliteli rekolteyi alamadı. Ama gölde ekolojik denge bozuldu. Önümüze devasa bembeyaz bir çöl çıktı. Bu gölün üzerinde biraz dolaşsanız serap görmeye başlarsınız.
Mucur İlçesi 27 km. mesafeden devasa motopomplarla yıllarca içme ve kullanma suyu çekti ve de çekmeye devam ediyor. Oysa hemen yanı başında, 4 km. mesafedeki Acıöz Bölgesi’ni kullanmadı. Seyfe Gölü’nden yılda 1 milyon 500 bin ton su Mucur İlçesi’nin ev bahçelerine ve ihtiyaçlarına kullanılmaya devam edildi. Eleştirdiğinizde, yöneticiler “biz Seyfe’yi sizden daha çok seviyoruz” dediler. İzi bile kalmayan flamingoların resimleriyle festivaller düzenlediler. Seyfe’yi sevenler gölün suyunu çeker mi? Gölün kurumasına etken olan bu işlevi savunur mu? Ama onlar inatla yaptıklarının doğruluğunu savundular. Bölgede, Mucur İlçesi’ni örnek alan irili ufaklı beldeler ve köyler de açtırdıkları kuyularla bu suyu kullanmaya başladılar. Köylerdeki kullanım suyu ve bahçe sulama ihtiyaçlarında, çektikleri göl suyunu umarsızca tereddütsüzce kullandılar. Göl suyunun böyle israf edilmesi kimseyi etkilemedi, ilgilendirmedi.
Kuru tarımdan sulu tarıma geçen çiftçi daha çok ürün daha çok kazanç için çok ilaç ve bunun yanında aşırı su kullandı. Kullanılan zirai ilaç ve kimyasal gübrelerle, ürün sulama suyunun tabandan göl suyuna karışmasıyla, gölde yaşayan ve su kuşlarının ana besin kaynağı olan organizmaların ölümüne neden oldu. Çevredeki kuş ölülerini yiyen veya hastalıklı kuşları avlayan tilki, sansar, kurt, kartal, şahin gibi etçil hayvanların birer birer telef oldu.
Göl aynasının çekilmesiyle açıkta kalan saz ve kamışlıklar, köylülerin “buraya kazlar geliyor, ekinimize yayılıyor, bizi perişan ediyor” bahanesiyle ateşe verildi ve yakıldı. Hayvanlar burada üremez oldular, beslenmez oldular ve bölgeyi terk ettiler. Ateşten kaçamayan civcivler yanarak telef oldu.
Bütün bunlara yanında, RAMSAR Sözleşmesi’nin özeti yazılı olan tabela, kurumuş göl tabanına arkası dönük, arada bir ziyarete gelenlere kenar bilgisi olarak paslanmış olarak kaldı.
Göldeki kurumuşluğun bedeli ne acıdır ki kuraklığa bağlandı. Bilgilendirme toplantılarında, 1990 yılından bugüne kadar yapılan zincirleme hatalarda baş aktör kuraklık oluverdi. Oysa ki göldeki suyun azalma nedenlerindeki kuraklığın payı sadece %7 civarındaydı. Bunu kendileri söyledi. Ancak biz tekrar edince 10 yıllık buharlaşma ölçümlerini önümüze dayattılar.
Ya diğerleri ne yaptı? Ankara’da avsever hatırlı dostlara burada rehberlik yapıp, yasak olmasına rağmen günlerce yanlarına güvenlik birimleri de verilerek av egolarını tatmin ettiler. Bir günde 350 adet bıldırcın vuruldu. Kimse bu durumu tenkit dahi edemedi. Tereyağda kızarmış yaban kazı, sultan ördeği yenildi, içildi. Ankara’da gelemeyen diğer zevata ikram olarak paketler yapılarak araçlara konuldu. Kuşların tüy ve telekleri Seyfe Ovası’nda kaldı. Bunlarla beraber yaktıkları kamp ateşlerinin külleri de… Onlar her yıl burayı ziyaret etmeyi hiç ama hiç ihmal etmediler. Bugün bölgede sesini duyabileceğiniz bir tarla kuşu bile yok. Bütün bunlara rağmen onlar hiç utanmadılar.
Kış ayı geldi. Bu yıl yağışlarda iyi gitti. Bu sıralarda mevsim itibariyle göl çevresindeki kuyularda faal değiller. İlçe ve beldelerde su ihtiyacı yarı yarıya düştü. Göl yüzeyi biraz parladı. Peki yaz gelince ne olacak? Gelecekte ne olacak? Açılan kuyular, kanallar, devasa motopomplar, aşırı ilaçlama ve askıya alınmış Çatak Projesi ne olacak? İyi biliyorum ki 2006 yılı da koskoca bir hiç yılı olacak. Kuşlar geri dönmeyecek, hatırlı kaçak avcılar esamesi kalmayan kuşları avlamak için bölgeye yine gelecek, av arayacak koskoca tuz çölünde…
Çevre koruma kanunu der ki: Bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak ve alınacak önlemleri ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenler”
Biz diyoruz ki: Gölün hızla su kaybetmesinin nedenlerinin başında yanlış olarak açılmış kanallar geliyor. Bu kanalların kapatılması, çekilen suyun tekrar göle dönmesi gerekli diyorsak… Onlar da, hâlâ inatla biz bu kanalları gölü desteklemek için açtık ve yaptığımız iş doğru diyorsa… Siz kahin misiniz? Nereden biliyordunuz Seyfe Gölü’nün 16 yıl sonra susuz kalacağını? diye sorarız. Göl aynasını besleyen kaynak, dip suları dediğimiz kaynak ve yağışlar değil mi? Diyelim ki sizin projeniz doğruydu… Neden göl kurudu? Bu gölü açtığınız kanallarla besleyecektiniz. Neden kanallar göl tabanının altında kaldı? Neden topladığınız suyu göle vermediniz?
Biz diyoruz ki: Başta Mucur İlçesi, diğer ilçeler ve köyler kendilerine hiç vakit kaybetmeden alternatif su kaynakları bulacaklar.
Biz diyoruz ki: Kanun gücünü ortaya koyacak yasak olan ve kaçak olarak açılan bütün kuyuları kapatacak.
Biz diyoruz ki: Bölge sıkı denetim altında tutulacak, çevre köylerde seminerler verilerek çiftçi ve köylü bilinçlendirilecek.
Biz diyoruz ki: Seyfe Gölü’ne etrafında eskiden yaşamakta olan 150 tür kuş yanlış yerde. Ama Seyfe Gölü Kırşehir’de… Bunun içindir ki Seyfe adalet arıyor!
Mustafa Bağ
KIR-ÇED Başkanı
ÇEKÜL Vakfı Kırşehir Gönüllüsü