Ana içeriğe atla

Polonezköy için köylüler ve sivil örgütler bir araya geldi

03.03.2014

Polonezköy Koruma Amaçlı İmar Planı’na itiraz eden sivil örgütler ve Polonezköylüler, 2 Mart Pazar günü Polonezköy Kültürünü Yaşatma Derneği’nde yapılan panel/forumda bir araya geldi.

Panel bölümünde yapılan sunumların özeti:

Yrd. Doç. Dr. Cihan Erdönmez / Kuruluşundan Bugüne Polonezköy’ün Tarihsel Gelişimi   

[…]1842 yılında Prens Adam Czartoryski’nin girişimleriyle imzalanan antlaşma sonucunda bu topraklar süresiz olarak kiralanmış ve Polonyalı yerleşimcilerin kullanımına verilmiştir. Yine 1842 yılında köye dini törenle “Adampol” adı verilmiştir. Köy bu adı kurucusu olan Adam Czartoryski’den almıştır. Adampol Adam’ın tarlası anlamına gelmektedir. Osmanlı topraklarındaki bu Polonya kolonisi, parçalanmış Polonya devleti ve Polonya sınırları dışında kurulan ilk köydür.

İstanbulluların av mekânı

1900’lerin başı, 1960 yılları arasında, Michal Czajkowski’nin çabalarıyla Polonezköy’ün İstanbullular’ın gözde av mekânlarından biri haline gelmiştir. Av turları önceleri günübirlikken daha sonra birkaç günlük etkinliklere dönüşmüştür. 1920’lerin başında köyün önemli ailelerinden olan Dohoda’ların evlerini pansiyona dönüştürdüğü bilinmektedir. Pansiyonculuk zamanla yayılmış ve köy ekonomisinde önemli bir yer tutmaya başlamıştır.

Üretilen bitkisel ve hayvansal ürünlerin köy dışına pazarlanmaya başlaması da bu dönemde gerçekleşmiştir. At arabalarıyla Beykoz’a getirilen ürünler sandallarla İstanbul’a taşınmış ve İstanbullular tarafından ilgi görmüştür. Domuz eti ile birlikte odun kömürü, ticareti en çok yapılan ürünler olarak ön plana çıkmıştır.

Modern toplum evresi

Köyü Beykoz’a bağlayan karayolunun açılmasıyla (1960) köye ulaşım kolaylaşmış, köyde dinlenmek isteyenler kalabalık gruplar halinde köye akın etmiş, bu durum çiftçilik ve hayvancılık yerine pansiyonculuğu daha cazip hale getirmiş, ek binalar ve yeni evler yapılmaya başlanmış, köy sakinlerinin davranış ve bilincinde değişiklikler meydana gelmiştir.

Prens Wladyslaw Czartoryski’nin mirasçılarının mülkiyet hakkından vazgeçerek köylülere devretmeleri, köy topraklarının alım-satımının olanaklı hale gelmesine, yeni yerleşimcilerin gelmesine (köylülerden toprak satın alan İstanbullu zenginler), köylü genç nüfusun Almanya ve Avustralya ağırlıklı olarak yurtdışına göç etmesine, artan turistik talep sonucunda yoğun işgücü ihtiyacının ortaya çıkmasına ve bu ihtiyacın çoğunlukla ağaçlandırma işçisi olarak bölgeye gelenler tarafından karşılanmasına neden olmuştur.

Köy sakinlerinde korumacı bir bilinç gelişiyor

Kültürel ve doğal bozulmadan rahatsız olduğu için köy halkı zamanla korumacı bir bilinç geliştiriyor. Günümüze kadar da köylüler, bunun bilinciyle hareket ediyor. Polonezköy, İstanbul içindeki çok kültürlülüğün önemli bir parçasıdır ve önce kültürel yapısı korunmalıdır.  Örneğin Nazım Hikmet’in dedelerinden birinin Lehistan kökenli olduğunu biliyoruz. Leyla Gencer’in dedeleri de Polonezköylüydü.     

Prof. Dr. Ünal Akkemik / Tabiat Parkları ve Uygulamaları

Türkiye’de orman rejimi içindeki korunan alanlar: Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Tabiatı Koruma Alanları ve Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahaları olarak tanımlanır. Bu koruma alanları, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmektedir. 

Tabiat Parkları tanımı:  “Tabiat parkları; bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır” der. Ancak bu tanım kendi içinde çelişmektedir. Çünkü hem yaban hayatı ve bitki örtüsü olacak, hem de insan olacak. İnsan’ın girmesi demek yapılaşma demek. Türkiye’deki Tabiat Parkı uygulamalarında ne yazık ki yapılaşmaya müsaade ediliyor.  

Polonezköy’ün kültürü tehlikede

Halkın ihtiyaçlarını gözetmeden, yörenin coğrafik ve kültürel yapısı incelenmeden hazırlanan imar planıyla Polonezköy betonlaşmaya açılırsa, daha önceki uygulamalardan elde ettiğimiz tecrübe ile rant yüzünden araziler el değiştirecek ve köy halkına kalmayacak. El değiştirdiğinde ise ne doğası ne kültürü kalacak. Çünkü kimse Polonezköylülerin sahip çıktığınız gibi, koruduğu gibi korumayacak.    

Milli Parklar Kanunu’nun 8.Maddesinde:  “Turizm bölge, alan ve merkezleri dışında kalan milli parklar ve tabiat parklarında kamu yararı olmak şartıyla ve plan dâhilinde, turistik amaçlı bina ve tesisler yapmak üzere gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri lehine Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Orman ve Su İşleri Bakanlığınca izin verilebilir” der. Bu madde şunu demek istiyor: Buradaki küçük turizm tesislerinin yerini çok daha büyük tesislerin alması kaçınılmaz. Çünkü, korunan alanlarda yapılacak işlemlerden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sorumlu.  Korunan alanlar, orman rejimi içinde. Ancak yetki ormanla ilgili olmayan bir bakanlıkta ve planların hazırlanmasından şehir plancıları sorumlu.

Koruma alanı değil korumama alanı

Çok basit, orman yasası kapsamındaki alanlarda bir çivi bile çakamazsınız. Türkiye’de korunan alan ilan ettiğinizde ise orası artık yapılaşmaya açılacak demektir. Yani koruma alanı değil korumama alanı ilan etmiş oluyorsunuz. Örneğin Fatih Ormanı, önce tabiat parkı ilan edildi. Sonra içine tesisler yapıldı. Şimdi ise içine 120 adet villa yapılması söz konusu. Orman Mühendisleri Odası dava açtı. Bir örnek daha vermek istiyorum, Antalya’ki İncekum’da şu gördüğünüz beton bina tabiat parkı sınırları içinde kalıyor. Yurtdışında ise Fransa gibi ülkelerde, tabiat parklarındaki köy yerleşmeleri olduğu gibi doğal ve kültürel yapısıyla birlikte korunuyor. Yapılaşma olduğunda da mutlaka dokuya uygun yapılıyor.   

Mimar Alp Arısoy / İmar Planlarının Kent Kimliğine ve Sosyal Dokuya Etkileri

Geçmiş deneyimlerimiz bize tepeden inme imar planlarının yerelde koruma politikalarına ciddi zararlar getirdiğini gösterdi. Bu bağlamda imar planlarının, yerel kimliğe etkisini tartışırken iki konunun üzerinde hassasiyetle durulmalıdır; katılım ve değişim.

Kent, sadece binalar kümesi değil, bir insan topluluğudur. Bu yüzden kent kimliğini belirleyen öncelikle insanların birbirleri ve yaşadıkları mekan ile ilişkileridir. İmar planları ise mekansal / fiziksel düzenlemelerdir. Bu ikisi arasındaki kopukluk ancak planlama sürecine yaşayan halkın aktif katılımı ile aşılacaktır. Nitekim yaşanılan yere dair verilen kararlarda söz sahibi olmak öncelikli bir kent hakkıdır.

Kent çevresinin sürekli bir değişim içindedir. Değişime koruma açısından bakıldığında, değişim sürecini kimin kontrol ettiği büyük bir öneme sahiptir. Yerelin kendi ihtiyaçlarına yönelik kendi dinamikleri ile değişimi kent kimliğini zenginleştirecektir. Öte yandan tepeden inme kararlarla, dış etkinlerin zorlamasıyla oluşan değişim koruma çabalarına büyük zarar verir.

Polonezköy’de öncelikle bu iki konu çerçevesinde düşünerek şu soruları sormalıyız. Polonezköy, halkın katılımı ve iradesi ile kendi ihtiyaçlarına göre mi değişecek? Yoksa İstanbul’un ve ağır rant baskısının zorlaması ile dönüştürülerek mi?   

Avukat Can Atalay / İmar Hukuku ve Polonezköy

1/10 Bin Ölçekli Uzun Devreli Gelişme Planı ve ek hükümleriyle, 2013 yılında hazırlanan 1/5 Bin Ölçekli Planı karşılaştırdığımızda Polonezköy’ü tehdit eden ana çerçeveyi görebiliyoruz.

Örneğin,  5 bin ölçekli planın 4. Maddesinin 3. Fıkrasında, 10 bin ölçekli plandaki şu hüküm çıkartılıyor:  “Eğimden dolayı kat kazanılamaz”. Ancak buranın topografyası incelendiğinde kat kazanımı olabilir. Bu düzenleme buradaki kırsal yapılaşma özelliklerini korumaya engel olan bir düzenlemedir.

Planlar arasındaki farklar

10 bin ölçekli planın 3. Maddesinin 4. Fıkrasında:  “Yoğunluk hiçbir gerekçeyle arttırılamaz. Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün onayı alınmadan plan değişikliği ve ilavesi yapılamaz” hükmüne karşın, 5 bin ölçekli planda: Yapılacak her tür yapılaşmanın tesis ve tesisatın, korumaya ilişkin önlemleri tanımlanmış olmasına rağmen, bu hükümler düzenlenmiyor, tam aksine tanım aralığı genişletiliyor. Üst ölçekli plana aykırı bir durum söz konusu oluyor.  Üst ölçekli planda uyulması gereken ekolojik kamu düzenini, menfaatini korumaktan uzak görünüyor.

10 bin ölçekli planda kültürel yapı tipolojisinin korunmasıyla ilgili hükümler bulunurken, diğerinde tek bir hüküm bile yok.  Polonezköy’ün kültürüyle geleceğe taşınmasını istiyorsak buradaki yapı tipolojisinin korunması şart. Birçok sivil örgütün itiraz ettiği ve Mimarlar Odası’nın da dava açtığı son plan, planlama ve şehircilik ilkelerine aykırıdır. Hukuka aykırıdır. Plan yapımına ilişkin yönetmeliğe aykırıdır. Kuralsızlaştırma mevzuatı düzeniyle karşı karşıyayız. Hukuki başvurular da yapılan düzenlemelerle sınırlandırılmış durumda. Eğer 1/5 bin ölçekli koruma amaçlı imar planı uygulanmaya başlarsa, 3. Köprü baskısıyla bu plandan sonra yapılaşma koşullarını arttıran plan tadilatları da hemen peşinden yapılacaktır. Bir kısmını kaçıracağız; çünkü hepsini takip etmek çok zor. Merkezileştirilen planlama yetkilerine itiraz etmek, kuralsız kurallara itiraz etmek ve mücadele etmek gerekiyor.   Ayrıca, Polonezköy’ün hizmet alamadığı konular var. Kanalizasyon, su gibi, alt yapı ve kamu hizmetleri gibi… Yöneticilerin, “burası tabiat parkı” gerekçesiyle buraya hizmet getirmemesi meşrulaştırılamaz, gerekçe gösterilemez. Sizin bunu talep etmeye hakkınız var.

Başar Alipaça / Kuzey Ormanları Savunması

Kuzey Ormanları İstanbul’un son orman parçası. Dünyada, bu kadar büyük bir kentin hemen yanı başında bu kadar büyük bir orman alanı yok.  3. Köprü süreciyle birlikte kuzey ormanların yok olma tehlikesi artmış oldu. Kuzey Ormanları, hem su hem oksijen anlamında İstanbul’un en büyük kaynaklarından biri. Polonezköy’ün yaşadığı sorunlar ise kuzey ormanlarının sorunlarından ayrı düşünülmemeli. Hepsi tek bir ekosistemin parçası. Ancak taş ocakları, 3.köprü ve yeni havalimanıyla birlikte bu ekosistem ve barındırdığı kültürel doku yok olmak üzere.  Polonezköy’deki sorunlar tarihi ve kültürel zenginliğinden bağımsız çözülemez. Leh nüfusta yaşanan göçü de engellemek gerekiyor. Polonezköy’ün yapılaşmaya açılmasını, 3. köprü ile başlayan baskı sürecini de göz önünde bulundurarak değerlendirmek önemli.   

Sunumların yapıldığı panelin ardından forum başladı. Polonezköylülerin ve sonradan köye yerleşenlerin söz aldığı forumda, köyün sorunları birinci kaynağından dinlendi ve sorular uzmanlar tarafından yanıtlandı.

Köylülerin imar planıyla ilgili dile getirdikleri ortak sorunları arasında, yolların 14 ve 12 metreye kadar genişletilmesi,  köyün içine otopark yapılması, planda belediye ayrılan park alanı gibi başlıklar ve kanalizasyon, su gibi alamadıkları kamu hizmetleri vardı.

Forumda Polonezköylülerin vurgu yaptıkları genel söylem ise şöyleydi: “Bugüne kadar köyü ve ormanları biz koruduk. Biz olmasaydık burası çoktan doğal ve kültürel değerini kaybetmişti. Her hükümet döneminde farklı sorunlarla mücadele ettik, bundan sonra da kültürümüzü korumak için, bizim dışımızda, bizim sorunlarımızı görmezden gelen uygulamalara, kararlara itiraz etmeye devam edeceğiz. Hazırlanan imar planında yerelin sorunlarını çözmeyen ve taleplerimizi karşılamayan yaklaşımlar bulunmaktadır. İttiraz sürecinde, bizler de planın bazı maddelerine dilekçelerimizi vererek itirazlarımızı gerçekleştirdik."             

Toplantıyı, Çevre Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odası, ÇEKÜL Vakfı, Kuzey Ormanları Savunması ve Polonezköy Kültürünü Yaşatma Derneği düzenledi.      


Tüm Haberler