Ana içeriğe atla

Paris İklim Zirvesinden notlar

18.12.2015

İki hafta boyunca Paris’te gerçekleşen, 195 ülkeden temsilcinin katıldığı COP21 (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21.Taraflar Toplantısı) sonunda, tarihteki ilk evrensel iklim anlaşması olan ve yeni iklim rejiminin çerçevesini belirleyecek “Paris Anlaşması” kabul edildi. Dünya, Paris Anlaşması’yla önüne iklim değişikliği ile mücadele konusunda ciddi bir hedef koymuş oldu: küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında, tercihen 1,5°C ile sınırlandırmak. Anlaşma 2020 yılında yürürlüğe girecek.

Bilimsel raporlar, 1,5°C hedefine ulaşılması için küresel sera gazı salımlarının 2050 yılında sıfırlanması gerektiğini söylüyor. Yani küresel ekonominin başta kömür olmak üzere fosil yakıt kullanımından vazgeçmesi gerekiyor.

Sıcaklık hedefi küresel bir iklim değişikliği anlaşmasında ilk defa karşımıza çıkıyor. Ayrıca anlaşma metninde ekosistem bütünlüğünün korunmasının öneminden, toprak ananın haklarından ve iklim adaletinden kabaca da olsa bahsedilmesi oldukça önemli.

Anlaşmada, küresel sıcaklık artışının durdurulmasında dünyanın ormanlarıyla yapılması gereken önemli ittifakın üstünde de açıkça duruluyor. 31 sayfalık dokümanın birçok yerinde tüm ülkelerin ormanlar, okyanuslar, bataklıklar gibi karbon rezerv ve yutağı görevi de gören ekosistemleri koruması ve çoğaltması gerekliliğinin altı çiziliyor. İklim Zirvesi öncesi ülkeler tarafından beyan edilen İklim Değişikliği Ulusal Katkı Niyeti Bildirimleri de uluslararası iklim görüşmelerinde arazi kullanımına bağlı sera gazı salımlarına dair şimdiye kadar ortaya konulmuş olan en büyük kolektif çabayı temsil ediyor.

Anlaşmanın tüm taraflarca kabul edilmiş olması önemli. Ancak mevcut taahhütler 1,5°C hedefine ulaşmak için yeterli değil. Uzmanlara göre ülkelerin mevcut niyet beyanları göz önüne alındığında 3,7°C'ye kadar bir küresel sıcaklık artışına ulaşılabilir. Paris Anlaşması'nın bağlayıcı olması ancak ülke niyet beyanlarının bağlayıcı olmaması, Anlaşma'nın 2020 yılında yürürlüğe girmesi ancak ülke niyet beyanlarının 2025'ten önce revize edilmesinin öngörülmemesi de gezegenin geleceği hakkında soru işaretleri doğuruyor.

İklim değişikliğini durdurmak ve adil bir değişim için ülkelerin mevcut taahhütlerinin üzerine çıkması ve hemen harekete geçmesi gerekiyor. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70'inin kentlerde yaşamasının beklendiği göz önüne alındığında yerel yönetimlere de önemli bir görev düşüyor. Ayrıca ormanlar gibi ekosistemlerin karbon döngüsünde merkezi rolü oynamanın yanı sıra yerli halkların geçim kaynaklarına, su ve toprak sağlığına, tarıma, biyoçeşitliliğe ve daha birçoğuna verdiği desteğin de üzerinde durulması önemini koruyor.

“Hepimizin aynı gemide olduğu” farkındalığıyla, özellikle altyapı ve enerji yatırımlarının ve ürün tedarik zincirlerinin ekolojik bütünlük üzerindeki baskısının farkına varmak gerekiyor. Doğaya, yerel halklara ve toprak kullanım haklarına saygılı, şeffaf süreçlerle yürütülen adil bir geçiş için harekete geçmenin tam sırası. “İklim Adalet Barış” için yapacak daha çok iş var!

Not: Paris İklim Zirvesi’nin son gününde Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından “Küresel Orman İzleme” platformu “İklim” bölümü yayınlandı. Bu bölüm, tropik bölgelerdeki ormansızlaşma ve sera gazı salımı verileri arasında bağlantı kuruyor.

Küresel Orman İzleme” platformu “İklim” bölümüne ulaşmak için:

http://climate.globalforestwatch.org/

Türkiye ormanları hakkında bilgiye ulaşmak için: http://www.globalforestwatch.org/


Değerlendirme: Ayşe Ceren Sarı - ÇEKÜL Vakfı

Tüm Haberler